-11-

134 8 5
                                    

Alışmak benim için zordu. Yenilikler ise daha zor.

Hiç bir zaman geçmiyordu acılarım. Hem ruhen, hemde fiziken. Yıllardır, on yedi senedir içimde an be an büyüyen sevgi her geçen gün yükselişe geçerken şimdide büyük bir hızla aşağıya düşüyordu. Sevgi kavramını yitiriyordum.

Karşımda beyaz mermerin üzerinde yazılı isimleri karanlıkta da çok net seçebiliyordum. Annem ve babama kısa bir konuşma yaptıktan sonra dualarını da okuyup yönümü hemen yanı başlarında ki abim ve ablama çevirdim. İlk defa geliyordum ve bu ilginçti. Sanki onları kanlı canlı karşımda görüyormuşum hissine kapıldığımda buradan sonsuza kadar  ayrılmamayı düşünüyordum.

Evden koşarak çıkmış adımlarım beni buraya getirmişti. Bünyem fazla hassas olduğundan mezarlığa gelemiyordum. Abim ve ablam her seferinde ne kadar dikkat etseler de şimdi bana dikkat edecek hiç kimse yoktu.

Yine de duruşumu bozmadım ve derin bir nefes aldım. Ne diyebilirdim ki onlara. Özür dilesem kızarlar mıydı yada üzülüp bana küsebilirlerdi belki de.

Saat kaçtı bilmiyordum ama hava aydınlanmaya başladığın da hala sessizdim. Tuhaftır ki içimde ki ses de susmuş, sessizleşmişti. İkisinin mezarının arasına oturduğumdan beridir tek bir kelime bile etmemiş sadece arada gözlerimi mor çiçekler ile bezenmiş topraklarına çevirmiştim. Ağlamadım, onları üzmek son isteyeceğim şey bile olamazdı.

Yine derin bir nefes aldığım da ayak sesleri duyuyordum. İçimden umarım beni bulmamışlardır diye dua ederken kahverengi kirli ayakkabılar önümde durdu. Boş bakışlarım yavaşça yukarıya tırmanırken acıdan kavrulan vücudum uyuşmuştu.

"İyi misiniz bayan?"

Saçları hafif kırlaşmış yüzü yorgunlukla harmalanan adamın sorduğu soruya hala ifadesiz bir şekilde bakmaya devam ederken delirdiğime kesinlikle emin oluyordum. Eli, belinde ki copuna giderken bana yapacağı en ufak bir zararda ne yapacağımı planlamaya başlamıştım bile. Hafif kısık ve boş bakışlarımla onu baştan sona süzmeye devam ederken bekçi olduğunu tahmin ettiğim adamın konuşmayacağımı anlayarak gitmesini istiyordum.

"Kaybettiklerimiz can yakar evlat ama buna alışmak zorundayız. Zamanı geldiğin de sende sevdiklerini bırakıp gideceksin onların yanına" Diyerek ailemin mezarını kafasıyla işaret ederek şefkatle bakmaya başladı. Sözleri beynimin içinde yankılanırken ses desibeli de gittikçe artıyordu.

Ayağa ne zaman kalkıp koşmaya başladığımı bilmiyordum. Artık ağlıyordum. Belki de tek istediğim küçük de olsa tesellilerdi ama bu olmuyordu hiç bir zaman. Yada bencil ve nankördüm. Onur ve Özge bir çok kez iyiliğim için sözler sarf etmişlerdi.

Bacaklarım uyuşukluk ve acının verdiği hisle her an yığılacakmışım gibi dursa da düşmemeye yemin etmiştim. Her seferinde belki de kendime yeminler veriyordum ama bu sefer ki öyle olmayacaktı.

Ailemin yeri kalbimin en değerli yerinde hala taze ve asla unutulmamak üzere saklı kalacaktı.

Koşmaya devam ederken gözyaşlarımı da sürekli silmeyi ihmal etmiyordum. Düşünüyordum. En mantıklısı neyse o olsun istiyordum. Çığlık gibi bir ses duyduğum da kafamı yoldan ayırıp yan tarafımda ki camları siyah filmle kaplı yine siyah olan arabaya kaydırdım bakışlarımı. Hızla içerisinden inen üç adam ile birlikte ne yapacağımı şaşırsam da yürümeye karar vererek adımlarımı tekrardan hareketlendirdim. Bir kaç saniye içerisinde kolumda hissettiğim baskı ile acı dolu bir inleme gönderdim havaya ve sinirle kolumu tutana kaydırdım bakışlarımı.

"Bırak beni sapık piç" Diyerek bağırdığım da hiç de umurunda gibi gözükmüyordu. Tekmemi bacağına geçirdiğim de yine bir tepki vermemesine sinirlenirken içimden bir ses bunun Ateş'in adamları olduğunu söyleyerek sakin olmamı söylüyordu. İşe yaramayan debelenmelerimi bıraktığım da adam beni sanki bir eşyaymışım gibi arabaya tıkıp hiç bir şey demeden sürücü koltuğunun yanına oturdu. Yanımdaki'nin aksine öndekiler takım elbiseli ve koruma olduğu belli olurken bu kişinin kim olabileceğini anlayamıyordum.

Yanım da baskılı tişört ve kotuyla simsiyah otururken kafasına erkeklere özgü bir şekilde kırmızı bir bandana takmıştı. Yanlış anlayacağını düşündüğümden bakışlarımı ondan çekerek ellerime kaydırdım. Titriyordum. Sanırım şuan hissedemediğim ağrılarım vücudumu kasıp kavuruyordu ve bedenim buna tepki olarak sadece titremekle kalıyordu.

Bütün gece uyumamış olmak ise beynimin bana uyuması için direktifler vermesine sebep oluyordu. Gözlerimi yorgunca kırpıştırdığım da yanımda ki en fazla 24-25 yaşlarında ki adama çevirdim. Bana seslendiğini sanmıştım ama o sıratarak telefonda konuştuğu kişiye "Görev tamamdır başkan" dediğinde Ateş ile konuşuyor olduğunu tahmin ediyordum. Telefonu kapatmadan önce bana bakıp gözünü kırptığın da bakışlarımı hızla kaçırarak bir an önce eve gitmeyi diledim.

Ağlamanın ve uykusuzluğun verdiği his beynime baskı uygularken normal düşünemiyordum. Bedenim gerginliğini aniden kestiğinde oturduğum yere yığılmış kalmıştım. Kolumu kıpırdatacak halimi geç nefes bile alamamaya başlamıştım. Bünyemin bu kadar zayıf olmasına lanetler okurken tek istediğim uyumaktı ama içimde ki ses sürekli uyumamam gerektiğini sayıklayıp duruyordu.

Genelde içimde ki sesi dinlediğimden gözlerimi yanana kadar açık tutuyor kırptığım an geri açıyordum. Çenemde hissettiğim baskı ile kafam o tarafa dönmek istedi ama yanımda ki adam ben kafamı yönlendirmeme izin vermeden kendine hızla çevirdi.

"Hey! Sen iyi misin Damla?"

Kaşlarım şaşkınlık ve öfke ile şekle girmeye çalışsa da kaslarım hareket kabiliyetini çoktan kaybetmişti.

Kim olduğunu söyle şuna.

İç sesimin sinirli olmasına şaşıramadan söze girdim.

"Adım Yağmur" Nedendi bilmiyorum ama adımın yanlış telafuz edilmesinden hoşlanmıyordum.

"Pekala Yağmur, yüzün bembeyaz ve ruhun çıkmış gibi görünüyorsun"

Gözlerimin yanmaya başladığını hissettiğim de bir daha kırptım ama bu kez onları açamadım. Kafam şiddetli bir şekilde sallanırken, olanları hissediyor ama tepki veremiyordum. Bilincim açıktı. Uyanıktım ama uyuyordum da aynı zaman da.

Yanımda ki adam ellerini çenemden çektiğinde gür bir sesle öndekilere daha hızlı gitmesini söyledi. Niyeydi bu öfkesi bilmiyordum. Yüzüm kötü görünebilirdi belki de ama sadece uyuyordum. Yada uyuduğumu sanıyordum bilemiyorum.

Ölmek üzeresin, kendine gel!

Neler oluyordu?

Vücudum hissizleşirken uyku çok daha tatlı geliyordu ama beynim kendini henüz kapatmamıştı ve kapatmak istiyor gibi de görünmüyordu. Gözümün önüne annem ve ablam geldiğinde bir an titrediğimi hissettim. Dışarıdan gelen sesler artık kulağıma gelemezken derin bir sessizlik oluşmuştu ve bu başımı ağrıtmaya yetmişti. Karışan aklım en son iç sesimin  çığlık çığlığa bağırdığı kelimelerle yankılanıyordu.

Kendine gel dedim sana ahmak, ölüyorsun!






Kendine gel Yağmur Savaş'tan sonra bir de seni kaybedemeyiz🤧🖤

Saplantılı katile de bölüm gelicek ama sizi birazcık bekleteceğim canlarım:))

Sizce Yağmur' u götürenler gerçekten Ateş'in adamları mı? ;)

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 29, 2021 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

KANAYAN YARALARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin