-5-

105 11 7
                                    

Cennete mi gidiyordum cehenneme mi?

İçimden Poyraz'ın yanında kalmaktan iyidir diye geçirdim ama tereddütteydim.

Çelik kapı kadrajıma girer girmez kolunu aşağı indirip dışarıya adımımı attım.

Ateş denen adam arabasına yaslanmış sigara içiyordu. Gözümde Ayaz abimden daha yakışıklısı yoktu ama karşımda ki bu adam bir çok kişiye taş çıkarırdı.

Ayaz abim hariç. O herşeyiyle mükemmeldi.

Fazla korku saçma düşünceleri de beraberinde getiriyordu. Kendime içsel bir tokat attım.

Dolan gözlerimi kırpıştırıp tam karşısında durdum. Ne yapacağımı bilmiyordum çünkü. Sigarasından derin bir nefes çekti içine. Ağzından çıkan dumanın yarısından fazlası ciğerlerine hapsolmuştu sanırsam.

"Kaç yaşındasın sen?" diye sordu.

Ses tonu içeridikinin aksine oldukça yumuşaktı.

"on yedi" dedim.

Gözleri bir kaç saniye gözlerimde kaldı.

"Arabaya geç"

Verdiği emirle birlikte ayaklarım otomatikman ön kapının önünde durdu. Arkaya oturursam abes kaçabilirdi. Kapıyı açıp hızla yerleştim. Sigarasını baş ve işaret parmağı ile uzağa fırlattı. Keskin bakışları gözlerimi bulur bulmaz bakışlarımı kaçırdım. Yan tarafımda ki hareketlilikten onunda yerleştiğini anladım.

Geçen dakikaların ardından cesaret edip de neler olacağını soramıyordum. Bitmek bilmeyen yol merakımı sürekli körüklüyor içime merak ve korku tohumlarını atıyordu.

"Duygularını bu kadar belli etmemelisin ufaklık"

Dakikalardır sessizliğini koruyan ortam söylediği cümle ile bozulmuştu. Anlamazca suratına baktım.

"İki saattir yerinde kıvranıp duruyorsun, bir şeyler sormak istiyorsan sor insanları yemiyorum"

Bu nasıl yememek diye geçirdim içimden. Gözleri bile bana bulaşma dercesine bakıyordu.

Sesimi bulmaya çalışırak sordum.

"Nereye gidiyoruz?, ne yaptıracaksınız bana?"

Gözleri saniyelik dikiz aynasına kaydıktan sonra bana döndü.

"Bi yeteneğin var mı?"

Soruma soruyla karşılık vermesini umursamadan sorduğu soruyu düşünmeye başladım. Hangi alanda ve nasıl yeteneklerden bahsettiğini bilemiyordum.

"Ne gibi?" dedim.

Sabır dilenircesine kafasını yana eğdi.

"Hızlı koşabilmen bile yeter yada tırmanabilir misin silah, bıçak yada her hangi bir alet kullanabilir misin?"

Söyledikleri ile bana neler yaptırabileceklerini kesin bir şekilde tahmin etmiş beynim error veriyordu.

"Yüzünün rengi attı" dedi dalga geçercesine. Sinirlenemiyordum. Gözlerim doldu. Tek yapabildiğim de ağlamaktı zaten.

"Normalde insanlara seçme şansı vermem istediğim işi yaptırım ama hem acın var hemde süt çocuğusun o yüzden bi ayrıcalık yaptım, pişman etme"

Ablam ve abimin yüzleri gözümün önüne geldi bir an. Acın var demişti. O acı hiç bir zaman dinmeyecekti.

"Teşekkür ederim, ne kadar da yüce gönüllüsün sen öyle" dedim ama saniyesinde pişman oldum. Yine de susmadım.

KANAYAN YARALARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin