14- Doğru Zaman Doğru Yer (Part 1)

106 44 65
                                    

Yeni bölüm bayağı gecikti çünkü gerek normal yaşantım olsun gerek ülkenin hali olsun bölüm atmaya içim elvermedi. Umarım herkes ama herkes daha iyidir. 06.02.2023 sadece zaman değil dünyada durdu🥺 Kelimeler o kadar kifayetsiz ki ne yazsam yetmeyecek. Acımız çok büyük.  Bu mesajı yazmakta çok zorlandımmm. Ancak şu an bu bölüme  yazabiliyorum. Allah rahmet eylesin tümüne  ve  geride kalanlara sabır versin, inşallah bundan sonra hep iyi ve mutlu olurlar...

İnsanoğlu hayatı boyunca kaçtı. Kimi zaman kaçtığı korkularıydı, acılarıydı ve sorumluluklarıydı. Kimi zaman ise hayalleriydi, umutlarıydı ve de aşktı. Kısaca çok şeyden kaçtı. Lakin yine de saklanamadı. Ben de fıtratım gereği öyle yaptım. Yaşadıklarımı yok saydım. Kabusum dediğim adamdan hep kaçtım. Ama işte saklanamadım. Her defasında yakalandım. Bu sefer kaçış yoktu istesem de kaçamazdım. Kendi ellerimle kendi sonumu hazırlamıştım. Olur da bana zarar vermeye kalkarsa kimse bana yardım edemezdi.
Yerde eğilmiş anahtarı arıyordum. Anlamıyorum nasıl hiçbir yerde olmaz ya. Zaten en gerekli anlarda kaybolur, eşyalar. Onunla aynı odada uyumaktansa tüm gün anahtarı arardım, daha iyi. Odadaki koltuğa yan bakışlarımı göndermeyi ihmal etmeden sürünerek ellerimle etrafı yokluyordum. Olur da bir çare kalmazsa mecbur o gri koltukta uyuyacaktım. Odayla neredeyse aynı renkte olan koltukta. (Odanın rengi bir tık daha açık bir griydi.) Çünkü iki kişinin oturabileceği genişlikteydi ve diğer iki beyaz koltuğa nazaran daha büyüktü. Gözlerini bana dikmiş, alayla gülmeye devam eden adamla bakışlarım tekrar yani üçüncü kez kesiştiğinde ayağa kalktım.

"Anahtarı bulamıyorum. Çünkü sende. Çaktırmadan almış olmalısın." dememle gözlerini devirdi.

"İftira atma ya! Ben almadım. Sadece nerede olduğunu biliyorum." Başını ellerinin arasına bırakmadan önce gözlerini bana doğru çevirip bunları söyledi.

"Söyle." Dedim umduğumdan daha sert bir sesle. Yanıtı hiç gecikmedi. "Önce bu kabalığı bırak. Sonra biraz yanıma yaklaş." amacının ne olduğunu anlamıştım. Aklınca bana ders veriyordu. Yatağın üzerinde uzanmış, üstünü örtmemiş, iki elinin arasına başını almış ve bana bakıyordu. Bakışları yarım saat öncesine nazaran baya sakindi.

"Sera merak etmiyor musun? Tüm gece arayacak mısın yoksa?"

"Pekala. Pençeleri içeri çektin diye yok oldular sanmayacağım. Bu mesafe yeterli" iki adım ilerisi yeterli gelmeliydi. Benim olduğum tarafın kenarına kadar kaydı, yatakta. Sağ el parmaklarını başının yanında aşağı yukarı kaldırıp gelmemi işaret ediyordu.
"Ben bile daha fazla hareket ettim. Yatağın taa kenarına geldim. Sera korkuyor musun? Asıl benim senin pençelerinden korkmam lazım, o bilip bilmeden ettiğin zehirli sözlerinden. Ben tüm yaşananlara karşı hala yardım etmeye çalıyorsam sen de aynı karşılığı vermelisin."

İlerledim yanına gelince durdum. Ben ayakta o uzanmıştı. Bu hoşuna gitmemiş olmalı ki eliyle kulağını gösterdi. Şaşkın şaşkın ona bakıp ne istediğini sordum. Nerede olduğunu kulağıma söylermiş, ancak. "Avucunu yala" hareketini yaptım. Güldü. Sonunda kendini tutamadı ve gülümsemesi bir kahkahaya dönüştü. Kendimi onunla kahkaha atarken buldum.
"Sera tanıyı koydum: Bipolar." hala kahkasını durduramamıştı.
Anlamadığımı fark edince "Ani duygu değişimleri olan hastalık. Duygular en uçta yaşanır. Mani yani aşırı mutluluk ve depresif yani aşırı sinir halini yaşarlarlar. Bizim aramızdaki durum şuan böyle gözüküyor... Eğil, kulağına anahtarın yerini söyleyeceğim." dedi. Sözlerinde ben doktor olacağım havasını hissettim. Okulu bittikten sonra mesleği bu olacaktı.

Eğildim. Mert başını kaldırıp sanki odada bizden başkası da varmış gibi benim bile duymakta zorluk çektiğim fısıltıyla " Sana bu kadar merhamet fazla ama dolabın altına girdi." O kadar yakınımdaydı ki söylediklerine odaklanmıyordum, yüzüme gelen nefesi aklımı allak bullak etmişti. Sustuğunu fark edince "Ne?" diye bağırdım. İrkildi, dudakları hafifçe kulağıma değmişti. Bu kadarı da çok fazlaydı, en azından benim için.

Aşk-ı Kül Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin