Sabah erkenden kalkmıştım, her şeye rağmen. Dün olanları unutmak aptalık olurdu. O yüzden dünü rehberim yaparak, adımlarımı dikkatlice atmalıydım. Evet, o sevdiğini kaybetmiş olabilirdi. Ama bunun bedelini böyle ödemeye niyetim yoktu, hiç. Onun kaderi benim de kaderim olmayacaktı. Ne yapıp edip ondan boşanacaktım. En kısa zamanda. Ve onun için yapabileceğim hiçbir şey olmadığını biliyordum. Dua etmek dışında tabi.
Hâla eve dönmemişti. Ve bu da beni fazlasıyla memnun etmişti. Gerçi, kapıyı çarpıp gitmesinden sonra evde tek başıma kalmak beni ürpertmiş olsa da rahatlamıştım. En azından artık bu evliliğin sadece intikam amaçlı bir oyun olduğunu kavramıştım. Bunları düşünmeyi bırakıp evi düzenledim, sanki evimdeymiş gibi. İşimi bitirir bitirmez kahvaltı yapmak için mutfağı bulmaya çalıştım. Kulübe küçük olduğu için bunda da zorlanmadım. Sadece iki dakika içinde bulmuştum.
Mutfak olduğunu belli eden bir tezgah, bir masa, birkaç sandalye ve bir buzdolabı sayesinde mutfak olduğunu anlamıştım. Buzdolabını açtım. İçindeki sütü ve kahvaltılıkları aldım. Kenardaki sepetin içindeki taze yumurtaları görünce istemsizce gülümsedim. Hemen kahvaltıyı kurdum. İki yumurta kırdım. Ve masada yerimi aldım. Mutfak kapısı açıktı. Manzaraya bakıp bir yandan da yemeğimi yiyordum. Muhteşemdi. Etrafa yeşillik hakimdi. Ama farklı çiçeklerin oluşturduğu renk cümbüşü de vardı. Kim bilir bu manzaranın geri kalanı nasıldı ? Sadece kapıdan görüneni buysa tamamı nasılda etkileyicidir.
Kahvaltı sofrasını kaldırırken sonunda kâbus efendileri teşrif edebilmişlerdi."Bencil. Seni tanıdığım o gün de bencildin. Ve hâla öylesin. Bencilsin sadece kendini düşünürsün. Oysa ben sırf insan olduğun için her şeyden biraz fazla..." duraksadı, cümlesini tamamlamak yerine eline aldığı yumurtaları omlet yapmak için ilk bakışta fark edilmeyen ocağın yanına gitti. Ve bana söylenmeye başladı "Neyse, zaten anlamazsın. Hata bende sadece bende. Ne bekleyebilirdim ki."
Kahvaltı masasını yeniden kurdu ve yemeye başladı."Bittiyse gidebilir miyim? Ve, evet hata sende. Beni gecenin bir yarısı evde bırak ve sana hiçbir şey olmamış gibi kahvaltı hazırlayıp bekleyeyim. Oldu paşam(!) Bir de ben bencil değilim hem senin yanında benim benciliğim sadece küçük bir toz kalır. Bana bunu söyleyen adam dünyanın en büyük bencili. Söylesene hangi düşünceli insan sırf kendisi yalnız kaldı diye istemeden buna sebebiyet vereni sırf o da kendisi gibi sevdiğine kavuşmasın diye onu kendine mahkum eder. Bence asıl bunu yapan biri asıl bencil. Yazık o tanıdığım nazik çocuktan geriye hiçbir şey kalmamış."
Söylediğim sözlerin etkisi olmuştu belli ki. Yemeyi bırakıp söylediklerime karşılık hemen cevap verdi.
"O çocuk öldü. Ve katili de sensin. Nimete saygısızlık etmek istemiyorum. İzninle." tabağına döndü ve yemeye devam etti. Ben de onu rahat bırakıp dışarı çıktım.Her tarafı gezmek istiyordum. Aklımdakileri unutmak için buna ihtiyacım vardı. En azından kafamı dağıtır, bu doğa harikasının tadını çıkarabilirdim. Etrafı gezmeye devam ederken küçük bir ahırı görmemle birlikte adımlarımı yavaşlattım. İçimdeki ses her ne kadar oraya gitmemem gerektiğini söylese de ben gittim. Ahırda çok güzel atlar vardı. Ve yanlarında onları tırmalayan yaşlı bir adam vardı. Heyecanla adamın yanına gittim.
"Selam,kolay gelsin amca."
Adam beni görünce gülümsedi ve atı tırmalamayı bıraktı.
"Aleyküm selam. Allah razı olsun kızım. Ama sen kimsin, ne işin var burada ? Seni daha önce hiç buralarda görmemiştim.""Amca şimdi ben Sera, belki tanırsın. Mert denen o adamla evliyim. Buralardan geçerken burayı gördüm ve geldim. Atlara pek binmem. Ama ata binmeyi severim. Dedim hazır geldim şansımı deneyeyim."
"Mert burada birkaç kişinin adı. Hangisi olabilir ki? Hem bu yerde biri evlenince herkesin haberi olur ? Kızım kocan kim, tam adını söylesene öğrenelim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk-ı Kül
Fiction généraleBazen aşk nefreti doğurur ki bu nefret senin hayatının bir parçası olur...