Karşıya bir kez daha baktıktan sonra, cam masanın üzerindeki çay bardağını kırmak istercesine kaşıkla çayı tekrar karıştırmaya başladım. Hala gelmemişti ve eve dönmek için sadece bir saatim kalmıştı.
"Hayırdır, yine mi gelmedi?" Sessiz ve alaycı bir sesle söylenen cümlenin ardından, çayı karıştırmaya son verdim. Şaşkınlıkla kafamı kaldırdım.
"Yook. Kesin bir şey olmuştur. Hayatta beni ekmez, bilirim. Hem senin burada ne işin var ? Gelmen gereken yerlerde olmayıp gelmemen gereken yerlerde olman da pek bir garip doğrusu." Aklıma her an gelebilecek başka biri daha olduğu gelince panikle sözlerime devam ettim. "Hem, Kerem her an buraya gelebilir ve antlaşmamızda beni ele vermek yoktu. Eğer Kerem gelir ve her şeyi anlarsa, yalnız ben değil sen de bitersin, bunu unutma! Şimdi, çık git buradan. Cevaplarını daha sonra dinlerim!"
Gitmek yerine karşımdaki sandalyeye oturunca hayretten dilim tutuldu. Kabusum sinsice sırıttı ve gözlerini gözlerime dikti.
" Ah, çok korktum(!) Sera burada kartları elinde tutan ve dağıtan benim. Farkında mısın, bilmem. Bunlara izin vermem bile yeterince büyük bir lütuf sana. Ama sen teşekkür etmek yerine kalkmış bana kafa tutuyorsun. Ne ayıp, insan yapılan iyiliklere karşı böyle bir davranış sergilememeli. Yoksa..." Parmakları elindeki alyansa gitti ve onu çevirmeye başladı. Bir süre sessiz kaldıktan sonra alyansı çıkarıp tekrar parmağına geçirdi. Tam ben konuşmaya karar vermişken devam etti.
" Yoksa büyük hezimetler yaşar, insan. Ve ben, bu olsun istemem. Asla. Oyun ne kadar geç ve beklenmedik bir zamanda biterse o kadar eğlenceli ve tatmin edici olacak. Neyse ben önceki yerime geçeyim, olur da annem falan gerçekleri öğrenir, mahvolurum(!)'' Alaycı bir kahkaha atıp arkalara doğru ilerledi. Bense arkasından bağırmamak için son anda kendime mukayyet olabildim.
Pekala, hiç sorun yok. Sözde kocam arkada bir yerlerde oturuyor olabilir ama bu demek değildir ki rahatımı bozabilir. Evet, kim gelirse gelsin, rahatça konuşabilirdim. İnsan yapay bir bağla bağlı olduğu birinin yanında tabi ki de sevdiği insanla samimi olabilirdi. Tüm gerçekleri ve sözde ilişkimizi anlatacak olan biriyse bile. Hem benim söylediğim gerçeklere kanıtlarla inanmayan, bana aşık bir adam bu herifin dediklerine inanmazdı, değil mi?
Kırmızı ahşap kapı açılırken kapının yanındaki zil tekrar çınladı. Yarım saattir gelen beşinci kişi de o değilse kesinlikle boş çay bardağını kıracaktım. Neyseki gelen oydu. Yerimden kalktım,
Kerem etrafa bakındı. Birkaç saniye içinde göz göze geldik. Göz göze geldiğim tek kişi o değildi. Ama bunu bilmesine gerek yoktu. En azından şimdilik. Etraftaki masaları aceleyle aşıp yanıma geldi. Kollarını açması yanına gelmemi beklediğini gösterse de görmemiş gibi yapıp tekrar sandalyeye oturdum. Biraz canı sıkılsa da belli etmemeye çalışarak o da sandalyeye oturdu. Konuşmasına başlamadan önce 2 çay sipariş etti."Verdiğin tepkide sonuna kadar haklısın. Seni tam bir saat beklettim. Özür dilerim. Ama geçerli bir sebebim var. İşten ayrılacak yani yerine geçeceğin kız var ya son anda vazgeçti. Bir türlü ikna edemedim. Çünkü okul masrafları ve evdeki giderleri ödemesi için bu işe çok ihtiyacı vardı. O yüzden bir sonuca ulaşmamız geç oldu. Sonunda ona ilk sunduğum iş bulma teklifimi kabul etti. Ancak işi buluncaya kadar çıkmamak da kararlı. Yani yarım saattir, ne benim ne de onun istekleri uyuşmuyordu. Orta nokta, hoşuma gitmese de, kabul etmeye karar verdim."
"Ah, gerçekten mi? O zaman hiç sorun değil. Ben bekleyebilirim. Ya da başka bir yerde çalışırım. Nasıl fikir?" Sözlerimi aceleyle tamamladım, çünkü tekrar karşı masalara gözümü diktiğim de Mert yoktu. Gözlerimle etrafa göz gezdirdim. Yoktu. Yeni gelen çaydan bir yudum aldım ve rahat bir nefes alıp konuşan Kerem'e baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk-ı Kül
Tiểu Thuyết ChungBazen aşk nefreti doğurur ki bu nefret senin hayatının bir parçası olur...