Medya Sera.İyi okumalar :-)
Üç gün geçmişti ama hala özellikle akşam vakitleri hiçbir şey yapmadan direnmek yerine kurtulmanın yollarını düşünmek için uzun uzun planlar kuruyordum. Bazen Kerem'i arayıp ona uzun uzun olanları anlatmak istiyordum. Sonunda olacakları bilmesem onu arardım. En son geçen gün konuşmuştuk, ablam da selam söylemişti. Ve ben ablam yanımda olduğu için konuyu açamamıştım. Ayrıca durumu nasıl izah edeceğimi bilmiyordum. Ne yapacaktım? Her düşüncem beni daha da karmaşık bir denklem içinde bırakıyordu. Odadan çıkarken gözyaşlarımı sildim. Tam odama girecekken babamın sesini duymakla birlikte durdum ve babama doğru döndüm.
"Ne oldu kızım bize bir merhaba demeden nereye gidiyorsun?"
Aklıma ilk gelen şeyi söyledim.
"Eee,ben ben...Akşam namazını kılmam lazım, baba. Evet evet onun yüzünden böyle yaptım. İzninle baba.""Yalnız kızım yanlış yöne gidiyorsun." deyince söylediklerime zıt yöne gittiğimi fark ederek babamın işaret ettiği yere doğru gittim.
Evin kapısı çalınca kapıyı açmak için odamdan çıkmaya yeltendim. Ama benden önce biri kapıyı açtı. Kimin geldiğini görmek için odamın kapısını hafifçe araladım. Geleni görünce hemen kafamı kapı arasından çektim. Lanet olsun.Gene gelmişti, bitmeyen kabusum.Hemen yatağıma doğru gittim.
"Allah'ım ne olur beni bu beladan kurtar. Ne olur !!!" diye dua ettim. Ben böyle bu duayı tekrar tekrar okurken ablam hemen içeri girdi.
Ablam neredeyse bağırarak "Ooo, seninki hasretine dayanamamış gelmiş. Zavallı çocuk, babamın sorgusuna maruz kalıyor sen burada otur. Hayat sana güzel. Gitsene, neler oluyor diye." der demez kolumu çekmeye başladı ve salona doğru sürüklemeye başladı. Şu an kimseye karşı koyacak hâlde olmadığım için kısık sesle itiraz etmeye başladım.
"Gitmek istemiyorum. Rahat bırak beni, ne olur."
Sesim o kadar cılızdı ki ablam ya beni duymadı ya da duymazlıktan geldi. Çünkü beni salona doğru sürüklemeye devam etti. Kapının önünde durduk. Kolunu bıraktı.
"Sen burada dur, kapıyı dinle ben de bulaşık yıkayacağım. Ne konuştuklarını ben dinlerdim ama..." ben başımı sallayınca sözlerini yarıda bırakmak zorunda kaldı daha doğrusu söylediklerini tamamlayacak söz bulamamıştı.
Yaptığım yanlıştı, biliyorum. Ama ben de merak etmiştim olanları. O yüzden çok geçmeden kulağımı kapıya dayadım, içeriyi dinlemeye başladım. İçeriyi duymakta başta zorlansam da sesler hafiften yükselmeye başlayınca duymamam için sorun kalmamıştı.
"Efendim, haklısınız ama bizim ortak kararımız. Yani artık kararımıza saygı duyun lütfen." Adeta bağırmamak için kendini sıkıyordu, Mert.
"Bak, eğer sana bağırmıyorsam o da yalnızca kızımın hatrı için. Her şey tamam. Kızım sırf üzülmesin diye bunları kabullenmiş gibi yaptım. Ama bu sonuncusu bak işte dur bakalım burada. Ne demek hemen dört gün sonrasına ha? Benim kızım üniversite okuyacak. Mesleğini eline alacak. Gelenekler ve göreneklerle düğünü yapacak. Yani oğlum, ben kızımı o gün anca nişanlandırım o kadar." Babamın sesi itiraz kabul etmeyen tondaydı.
"Kusura bakmayın ama ben çoktan her şeyi ayarladım. Nikah tarihini alabilmek için arkadaşlarımı araya soktum. Elimden gelse istedikten hemen sonra yıldırım nikahı kıyardım. Ama dizilerdeki gibi olmuyormuş. Bir haftadan fazladır, bunu ayarlamaya çalışıyorum. Annem deseniz ona bile şimdi haber vereceğim. İlk size söylemek istedim. Hem ben üniversite okumasın diye bir şey söylemedim." Ortamı yumuşatmak için sesini sakin tutmaya çalışıyor gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk-ı Kül
Fiction généraleBazen aşk nefreti doğurur ki bu nefret senin hayatının bir parçası olur...