Erguvan otel odasında kan ter içinde uyandı. Hızlı soluk alıp veriyordu. Üstü başı sırılsıklamdı.
Saat 09:38.
Büyümüş gözlerle yatağa oturdu. Etrafına bakmaya başladı. Kendisini dikizleyen kadını rüyasında görmüştü. Taşlar yerine oturur gibi hissediyordu.
"O mont... Aynı mont.
Manolya!
Sendin o Manolya! Evet sendin."
İlk başta heyecanını bastırmak için büyük çaba gösterdi. Yanılıyor olamazdı, o Manolya'ydı! Fiziği, montu, saç rengi, göz ucuyla dikizleyen yüzü.
"Nasıl fark edemedim! Nasıl, nasıl?!
Aylardır aradığım Manolya'm!"
Manolya'nın yüzünün her hattını biliyordu. Onu nasıl tanıyamadığına kahrediyordu. Ona çok yakın yakın yürümüştü. Adeta burnunun ucundaydı. Gözlerini bir perde inmiş gibi, dağların arasından meltemle geçen sis gibi geçip gitmişti yanından.
Gündüz vakti sokağın gürültüsü kesilmişti, binaların arasında uğultuyla gezen rüzgârın sesini işitiyordu. Fark edemediği için kendine çok kızıyordu. Heyecanlanmıştı, mutluydu ama aynı zamanda ona karşı kin tutuyordu. Sanki görmemiş gibi o yokmuş gibi yanından geçip gitmişti. Huzur bulduğu topraklardan nasıl böyle sakin geçebilmişti? Bu sakinliğin acısını ciğerinde hissettiğinden sıktığı dişlerinin arasından anlamsız gürültüler koparıyordu.
Erguvan onu çok aramıştı. Bulamamıştı ama hep ona rasgelebilmeyi ummuştu. Tıpkı iki gün önceki gibi. Daha da kötüsü belki Manolya her daim sokağındaydı ve Erguvan onu uyuşuk kafasıyla fark edememişti. Onun aslında her daim yanında yakınında bulunduğunu düşünüp, deliliğin eşiğinde öfke patlamalarıyla gidip geliyordu. Dün Manolya yoktu, şimdi vardı. Daha doğrusu ortaya çıkmıştı.
Telefon çaldı. Fehmi arıyordu.
"Erguvan günaydın. Uyuyor muydun?"
"Yok on dakikadır uyanığım."
"Hayırdır, uyku mu tutmadı?"
"Onun gibi bir şey. Sen neden aramıştım."
"Sana canını sıkabilecek bir haber vereceğim. Ama yani bu öyle çok kafaya takman gereken bir şey değil."
"Nedir, çabuk söyle?"
"Kesinlikle panik yapmanı istemiyorum, çünkü ne olduğunu bilmiyoruz."
"Ne olduğunu lütfen söyler misin? Beni daha fazla geriyorsun."
"Senin çıktığın eve gelen adamlar emlakçı değilmiş. Ama yani komşular bile olabilir, kapının kilidi tutmuyor. Yangın günü kırılmış, sen fark etmemişsin."
"O gelenlerin emlakçı olmadığı içime doğmuştu zaten."
"Neyse işte, kimse kim. Ama endişe edilecek bir durum olsaydı ben sana söylerdim. Ben varım burada sana bir şey olmasına izin verir miyim hiç?"
"Bence bu telefonu bile dinliyor olabilirler. Bir süre seni aramayacağım."
"Belki de haklısın. Panik yapmanı istemiyorum ama o evden de çıkmanda fayda var."
"Çıkmıştım zaten. Teşekkür ettim verdiğin bilgiler için."
"İyi yapmışsın. Nerede kalıyorsun şimdi? Ya da dur söyleme boş ver."
"Tamamdır. Görüşürüz."
"Görüşürüz."
Artık birçok şey Erguvan için değişmişti. Etrafında dönüp dolaşan her şeye şüphe içerisinde bakıyordu. Geçmişine şöyle istemeden de olsa bir göz attığında kaçırdığı bir ayrıntı var mıydı düşünüyordu. Son bir iki günde gördüğü şeyler ona göre normal değildi ve hatta her şeyin birbiriyle bağlantısı olmalıydı. Aniden işe girmesi, mutfağın yanması, evine giren silahlı adamlar, çalıştığı şirkete yardım için para götürürken duyduğu garip diyaloglar, ofisten sis bombası çıkması, Manolya'yı sokağında görmesi... Görmediği bir seyirci kitlesine tiyatro oynadığını hissediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uyku Sersemi
RomanceUyku Sersemi, dram ağırlıklı bir aşk ve suç romanıdır. İki protagonist Erguvan ve Manolya etrafında cereyan etmektedir. Ailesini cinayete kurban veren Erguvan ciddi bunalım ve çöküntüler yaşamıştır. Bu sebeple psikolojik tedaviler almıştır. Bu tedav...