8. Bölüm - Baygınlık

1 1 0
                                    

Manolya hiç bilmediği sokaklarda hâlâ Erguvan'ı ararken aydınlık vakitte el âlemin evine bu kadar ayrıntılı bakmanın doğru bulunmayacağına kanaat getirdi. Her bir köşeyi dönerken umutla içinden bağırsa bile. Dönme vaktinin geldiğini biliyordu. Biraz sitemle, biraz hayal kırıklığıyla evine gidiyordu. Usulca adımlar atıyordu. Yürümekten ziyade içinden birisi onu ittirir gibiydi. Kafası çok doluydu ve karmakarışıktı. Ek olarak zihni hüzünlü ve yorgun; bedeni ise ağrılı ve yorgun. İki farklı yorgunlukla beraber diğer sıkıntılarla mücadele etmek onun için gittikçe zorlaşıyordu. Yine de ağrılarını ve yorgunluğunu bir yana bırakmış, şu anki hâline mırıldanıyordu.

"Ben gerçekten hayatından çıkmak istemezdim. Fakat hayatından kovulmaktan beter edildiğimi inkâr edemezsin. Her gün donmuş gözlerinde kendimi aramaktan bıktım. Seni saplandığın karalardan kurtaramadım. Çok isterdim kalbimde seni ama ne dünya ne de şartlar buna müsaade verdi. Hele o attığın tokattan sonra."

Manolya hâlâ kafasında Erguvan'ı bitirememişti. Daha da kötüsü bunca zaman içerisinde hiçbir çaba göstermemişti. Erguvan'la tekrar görüşmek, buluşmak veya onu tamamen silmek kendi elindeydi. Onu sevdiğini, onun da kendisini sevdiğini biliyordu ama ısrarla uzak duruyordu. Uzak duruyordu ama silemiyordu. İkilemde kalmış kalbine aklıyla yön vermeyi deniyordu.

Bunun yanı sıra hâlâ ve hâlâ hayata tutunması gereken hiç bir şey olmadığını düşündüğünden bir tedavi başlatmış değildi. Hayattan pes etmiş durumdaydı. Günden güne kötüleştiğini, öksürüklerinin ve ağrılarının arttığını hissetmeye başlamıştı. Kötüleştiğini fark ettikçe annesinin 2-3 yıl kadar süren uzun tedavi sürecini hatırlıyordu. O dönemde hem okula gidiyordu, hem en küçük hasta kardeşine, hem ortanca kardeşine bakıyordu, hem de evi çekip çeviriyordu. Ayrıca tüm bu talihsizliklere rağmen özel bir üniversiteyi tam burslu olarak kazanmıştı. Bu başarısıyla annesine hayattayken kocaman bir hediye verebilmişti. İşte bu kadar güçlü, bu kadar savaşçı biriydi Manolya. Ama son zamanlarda tam aksi davranıyordu.

Annesinin vefatından sonra biraz daha içine kapanmıştı. Üniversitede derslerine odaklanıyordu, gezip eğlenmiyordu. Evdekilerin kendisine ihtiyacı olduğunu bildiği için böyle bir lüksü olamazdı. Babası ise epeydir tüm geçim yükünü üstleniyordu. Hastalıktan ve bu süreçte çıkan tüm masraflar -cenaze masrafları dâhil- kenarda birikmiş parayı eritmişti. Babasının maddi olarak çok zorlandığını görünce yarı-zamanlı bir işe bile başlamıştı. İlk zamanlar bundan bahsetmediği hâlde babası durumu anlamıştı. Geçirdikleri bu zor dönemde kızının çalışmasına istemeyerek göz yummuştu. Çünkü en küçük çocuk cerebral palsi hastası olduğundan sürekli bakıma ihtiyacı vardı. Evde sabahları kimse kalmadığından bakıcı kadın tutuluyordu. Babasının onun çalışmamasını istemesinin sebebi kızının tamamen derslerine odaklanıp okulu çabucak bitirip gerçek bir iş sahibi olabilmesiydi. Fakat Manolya o kadar güçlüydü ki derslerini, evin işlerini, kardeşlerini babasıyla beraber aynı anda idare edebiliyordu.

Yarı-zamanlı çalıştığı dönemlerde iyice sessizleşip, derslerine ve hayatın ona yüklediği sorumluluklara odaklanıyordu. Bu aşırı odaklanmışlık cıvıl cıvıl olan üniversite ortamında kendisini diğerlerinden ayırıyordu. Normalde konuşkan, güler yüzlü, hayat dolu olan bu naif kişilik kendine hiç vakit ayıramıyordu.

Diğerlerinden farklı duruşu ve ötekileşmesi Erguvan'ın dikkatini çekiyordu. Sanki gizemli bir hâl içerisindeydi ve sakladığı şeyler vardı. Hiç arkadaşı yok gibiydi. Belki de hiç arkadaş edinmek istemiyordu.

Erguvan ilk zamanlar Manolya'nın yanına gidip öylesine birkaç soru sorduğunda, Manolya ya geçiştirerek ya da umursamayarak cevap veriyordu. Bazen bildiği şeylere bile bilmiyorum diyordu. Hâl böyle olunca, tüm yaşamında istediklerini kolaylıkla elde etmiş Erguvan'ın ilgisi giderek artıyordu. Bu artan ilgi zamanla sonuç vermeye başlamıştı. Manolya ile artık düzenli sohbet edebiliyorlardı, beraber vakit geçirebiliyorlardı. Birbirlerine özel hayatından bahsediyorlardı ve gittikçe yakınlaşıyorlardı.

Uyku SersemiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin