Erguvan korkarak uyandı. Hatırlayamadığı bir kâbus görmüştü. Etrafına baktığında odayı tanıyamadı. Hala iş görüşmesine gittiği yerde bulunduğunu ve orada uyuya kaldığını fark etti. Utandı ve telaşlandı. Saatini kontrol etti.
Saat 14:52.
Odadan çıktı ve koridorda durup etrafa bakındı. Ne yapması gerektiğinden tam emin olamadı. Fakat en azından uyuyakaldığı için utanmış haliyle özür dilemek istiyordu. Kapısı açık en yakın odada birinin olduğunu gördü. Kapıyı tıkladı.
"Gel."
"Merhaba. Sabah tanışmıştık."
Beril ona bakmıyordu bile.
"A, evet biliyorum, sonra yattın uydun."
"İlaçlar... İlaçlar yüzünden. Ben sizlerden özür dilemek istedim."
"Ne için?"
"Uyduğum için. Biliyorum bayağı bir tuhaf bir durum."
"N'yaparsan yap, bana ne ya!"
"Anladım, kusuruma bakmayın. Ben kalayım mı gideyim mi, nasıl yapalım?"
Beril umursamazlığına kızgınlıkla devam ediyordu. Tüm konuşma boyunca yüzüne dahi bakmamıştı.
"Bugün git yarın gel."
Erguvan durumu garipsedi fakat şimdi gitmek onun için makul gözüküyordu. Nitekim diğerlerine gözükmeden çıkıp gitti. Yarın kaçta gelmesi gerek, ne yapacak, hiçbir fikri yoktu. Hatta işe kabul edilip edilmediğinden bile emin değildi.
Her ne kadar kendine saygısı yüksek ve özgüven sahibi olarak yetiştirilmiş olsa da son zamanlarda aksi yönde seyrediyordu. Bu yüzden çıtkırıldım halinden dolayı genellikle boynu bükük, yere bakar duruşlu Erguvan, dışarı çıktı ve yıkılmış görüntüsüyle ana yola doğru yürümeye başladı. Yolda önünden geçtiği yemek dükkânlarından burnuna güzel kokular geliyordu. Karnının aç olduğunu fark etti ama yalnız yemek yemeyi hiç sevmediğinden ağlamaktan korkuyordu. Dışarıda ağlama ihtimali ise insanların dikkatini üzerine çekeceğinden daha korkunçtu. Ayrıca bunu birkaç kere istemeyerek de olsa yapmıştı ve insanların ona acır bakışlarından çok rahatsız olmuştu. Yeniden aynı senaryoları yaşamak istemiyordu.
Erguvan'ın bunca buhranı sadece O'nun gidişinden kaynaklı değildi. O'ndan ayrılmadan bir iki yıl evvel annesi ve babası evlerinin önünde yaşanan acı bir katliamda hayattan göçmüşlerdi. Onlara çok düşkündü ve hiç beklenmedik şekilde onları bir günde uğurlamak onu derinden etkilemişti. Hayata daha farklı bakmaya başladı, peşinden koştuğu birçok heves onun için umursanmayacak hale gelmişti. Sessizleşmişti ve az konuşur olmuştu. Fakat sessizliği öfke nöbetlerini ve dengesizliği beraberinde getirmişti. Terapi ve ilaçlarla beraber azar azar toparlanmaya başlarken O'nun gidişi tutunduğu tek dalın kırılışıydı.
Erguvan bir müddet bekledikten sonra otobüsü gelmişti. Koltuklar doluydu, ortada ayakta duran bir iki kişinin yanına doğru geçti. Onla beraber binen yaşlı bir amcaya orta tarafta oturan bir genç yer verdi. Yaşlı amca gence teşekkür etti. Yaşlı amcanın konuşmak ister gibi hali vardı. Kendisine yer veren gence övgü dolu sözler söyledikten sonra konuşmaya daldılar. Erguvan da bu konuşmayı mecburen dinliyordu.
"Okuyor musun?"
"Yok amca, okul bitti askerden geldim birkaç ay önce."
"İyi maşallah. Ne okudun?"
"Makina mühendisliği."
"Maşallah aferin. İş güç var mı?"
"Yok amca. Arkadaşların çoğu da işsiz. Onlar da bakıyor ama işte..."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uyku Sersemi
RomanceUyku Sersemi, dram ağırlıklı bir aşk ve suç romanıdır. İki protagonist Erguvan ve Manolya etrafında cereyan etmektedir. Ailesini cinayete kurban veren Erguvan ciddi bunalım ve çöküntüler yaşamıştır. Bu sebeple psikolojik tedaviler almıştır. Bu tedav...