Saat 10:22.
Erguvan, yorucu gecenin ardından uyandı. Yatağında doğruldu ve dünkü facianın olası etkilerini hayalinde canlandırmaya çalıştı. Ya biri yangını görmeseydi, ya kimse yardım etmeseydi? Peki ya ilacını alıp uyumuş olsaydı? Aklına bir sürü soru takılmıştı. Kendi canını zannettiğinin aksine önemsediğini fark etti. Hayatını bu kadar ucuza yaşaması gerektiği kafasına dank eder gibiydi.
"Ne yapıyorum ben böyle? Aklım nerede, iyi miyim? Her ne kadar kendimi daha iyi hissetsem de kafamı kendimi unutacak kadar sert bir yere çarpmadım. Kalbin karıştırdığı akıl tenceresinde: İntikam, sükût, acı, sakinlik, öfke, hazımsızlık, eziklik ve adını koyamadığım bir sürü duygu karmaşası dönüyor. Tam bir ezogelin çorbası. Bu yaşanmışlığın dindiğini ve cüzdana koyduğum vesikalığı çöpe attığım günü iple çekiyorum. İki oda bir salon evimi bedenimi süründürdüğüm çöl ilan ediyorum. Kum fırtınalarıdır buhranlarım üzerinizi örtün. İnce ince dolar gözünüze, gürül gürül yaş olur."
Düşüncelere dalmış Erguvan, telefonu çalınca hayal dünyasından koparıldı. Tanımadığı bir numara arıyordu. Acaba O muydu diye düşünüp heyecanlandı. Aradan geçen zamana rağmen ne zaman telefonu çalsa hala o zannederdi. Alelacele telefonuna sarılıp açtı.
"Alo...?"
Sessizlik oldu. Karşısındaki hemen cevap vermedi. Bu onu daha fazla heyecanlandırmıştı. Titrek ve ümit dolu bir sesle, tekrar denedi.
"Alo?"
"He, alo, Erguvan mı?"
Arayan O değildi. Tanımadığı bir kadın arıyordu ve gevşek bir konuşması vardı.
"Evet? Kimle görüşüyorum?"
"Beril ben, hani dün seni işe başlattık ya, e bir zahmet gelsen diyorum."
Dünkü yangın olayı, şimdiki kafa karışıklığı derken iş mevzusu Erguvan'ın tamamen aklından çıkmıştı. Dün halasıyla konuştuktan sonra düzenli bir işte en azından bir süreliğine çalışmaya karar vermişti.
"A evet, unutmuşum kusura bakmayın. Dün gece evimde yangın falan çıktı. İş hiç aklıma bile gelmedi."
"Okey geçmiş olsun. Sen istersen bugün gelme madem."
Erguvan biraz düşündü. Evde ne yapardı, günü nasıl geçecekti, tam bir muamma olduğu üzere hiçbir şey yapmamaktansa bir şey yapmayı yeğledi.
"Birazdan evden çıkıyorum. Çok sürmez orada olurum."
"Okey, tamam."
Erguvan dün işe gittiği kıyafetlerin hala üzerinde durduğunu gördü. Biraz düşündükten sonra iş görüşmesinden gelip onlarla uyuduğunu, yangın macerasını beraber yaşadıklarını ve hatta akabinde yine aynı kıyafetlerle uyuduğunu hatırladı. Biraz üstünü başını kontrol etti ve tahmin ettiği üzere bazı kısımlarda yangından kalma is lekeleri bulunuyordu. Kenarda temiz kıyafeti var mıydı yok muydu pek emin olamadığından yüzünü buruşturdu.
Erguvan eskiyen, pislenen, az biraz bozulan şeyleri bile çöpe atmasına rağmen iç çamaşırları hariç, kıyafetlerini atmazdı. Kıyafetlerinin tamamı ona geçmişi hatırlatıldı. Çoğunlukla kaçsa bile bazen iyisiyle kötüsüyle geçmişi hatırlamak isterdi. Bu yüzden is tutmuş, kararmış giysilerini kesinlikle çöpe atmayı düşünmüyordu.
Kazağını ve pantolonunu çıkardı. Boş gardırobun önündeki kıyafet yığınından bir kaç parça seçmeye çalıştı. Dünkü yangında yatak odasının kapısı açık olsa gerek onların da üzerine ince kurum yağmıştı. Üzerine giyebileceği iki parça temiz kıyafet bulamadı. Ofladı, pufladı sinirlendi. Telefonunu tekrar eline aldı ve az önce kendisini arayan numarayı aradı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uyku Sersemi
RomanceUyku Sersemi, dram ağırlıklı bir aşk ve suç romanıdır. İki protagonist Erguvan ve Manolya etrafında cereyan etmektedir. Ailesini cinayete kurban veren Erguvan ciddi bunalım ve çöküntüler yaşamıştır. Bu sebeple psikolojik tedaviler almıştır. Bu tedav...