10. Bölüm - İki Ayran Bir Tost

1 1 0
                                    

Gece yaşanan tatsızlıklardan sonra hiçbir şey olmamış gibi sakin bir sabaha uyanıldı. Manolya geç yattığı halde kardeşini ve babasını yolcu etmek istedi. Üstelik peşine düşmek istediği kafasını kurcalayan konular vardı.

Babası mutfakta bir şeyler atıştırıyordu. Bedenen çalıştığı bir işi vardı bu yüzden genelde evden kahvaltısız çıkmazdı. Ona günaydın deyip lavaboya geçti. Elini yüzü yıkadıktan hemen sonra sessizce Hamit'in odasına girdi. Küçük Hamit, tüm masumiyetiyle uyuyordu. Dün akşam onun için çok zor geçmişti. Belki de dayanamayacağı kadar yüksek ağrılara maruz kalmıştı ve söyleyememişti. Manolya Hamit'ten emin olunca tekrardan Nihal'le beraber yattığı odaya girdi. Nihal'i hafifçe dürttü ve yüksek sesle uyandırdı.

"Hadi kalk artık okula gideceksin."

Nihal yatağından doğruldu ve yapışmış göz kapaklarıyla gergin bir biçimde etrafı süzdü. "Ne bağırıyorsun be sabah sabah? Kalktık işte!"

"Nihal sabahın köründe senle hiç uğraşamam. Babam bir şeyler hazırlamış, git sen de ye."

"Canım istemiyor."

Manolya daha fazla konuşmak istemedi. Mutfağa geçti ve sofradan henüz kalkmış babasına yardımcı olmaya başladı.

"Gelmiyor mu o kahvaltıya?"

"Canı istemiyormuş."

"İyice şımardı bu çocuk ya. Dün zaten elimde kalacaktı."

"Aman baba boş ver. Ergen işte."

"Benim ondan hiçbir beklentim yok. Konuş şununla sadece ayağımıza dolaşmasın, başka da bir şey istemiyorum."

"Tamam, ben konuşurum müsait bir zamanda."

Kapı çalıyordu. Gelen bakıcı kadın olmalıydı. Manolya kapıyı açmaya gitti.

Bakıcı kadın evdekilerle selamlaşıp Manolya'yla beraber salona geçtiler. Manolya Hamit'e neler olduğunu anlatırken kardeşi ve babası evden çıkıyorlardı.

Bakıcı kadın Manolya'nın anlattıklarına çok üzülmüştü. "Vah yavrum! Dün ben giderken vallahi hiçbir şeyi yoktu."

"Evet, evet biliyorum. Zaten Nihal varken olmuş. Nihal'i de biliyorsun işte."

"Bu kız neden böyle bu kadar vurdumduymaz oldu? Sen çok emek verdin, ben emek verdim. Rahmetli anası da çok güzel yetiştirdi. Sen mesela hiç bunun gibi yapmadın. Çok başına buyruk oldu bu."

"Ben onun yaşında evdekilere anne oldum. Böyle şımarıklıklara vakit kalmıyordu. Beni de bıktırdı artık iyice."

"Neyse düzelir inşallah."

"İnşallah ne diyeyim."

Kısa bir sessizliğin ardından Manolya yerinden kalktı. "Ben birazdan çıkacağım."

"Sen nereye? Otur yat uzan iyice dinlen. Bakarım ben sana."

"Dün doktora gidemedim bugün gideyim, rapor falan yazdırırım. İlaç milaç yazar belki. Hem ufak tefek işlerimi hallederim."

"İyi madem sen bilirsin."

Manolya montunu alıp dışarı çıktı. Doktora gidiyordu ama ne için gidiyordu kendisi bile emin değildi. Bir tedavi başlatmayacaktı. Sadece süreci geciktirmek istiyordu veya doktorun ağzından çıkacak "altı aylık ömrünüz kaldı" sözüne benzer bir cümlenin peşindeydi.

Kendisine teşhis konulduğunda Erguvan'la beraberdi. O dönem darmadağın olmuştu ve bir karar aşamasına girmişti. İyisiyle kötüsüyle bir karar almıştı ve arkasında durdu. Yolda yürürken bolca vakti vardı ve geçmişin şeceresini çıkarıyordu. Kendisine teşhis konulduğu günü hatırlıyordu.

Uyku SersemiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin