12. Bölüm - Dumanaltı Ofis

1 1 0
                                    

Patron şirkete geldiğinde kapının aralık olduğunu gördü. Henüz bir baskın gerçekleştirmişlerdi. Bu kadar çabuk izi bulunmuş olabilir miydi? Patron'un şu an en son isteyeceği şey bir çete savaşı içerisine dalmaktı.

Patron elini belinin arkasına götürüp silahını kavradı ve usulca emniyetini açtı. Hâli hazırda aralık kapıyı daha da araladı. İçeride birisinin yürüdüğünü ayak seslerinden duyabiliyordu. Kapı ardına kadar açılırken eli silahı sımsıkı kavramıştı. İçeriyi net bir biçimde gördüğünde hemen önündeki masada Erguvan oturuyordu. Patron, Erguvan'la göz göze geldi. Biraz olsun rahatlamıştı. Kısa bir süre sessiz kaldılar.

"Sen geldiğinde kapı açık mıydı?"

"Yok hayır tesadüfen paspasın altından çıkmış bir anahtar gördüm. Bu kapıyı açıp açmadığını denedim, açtı ve ben de içeri girdim. Yanlış bir şey mi yaptım? Yanlış bir şey yaptıysam gerçekten kusuruma bakmayın lütfen"

"Yok. yok yok, kesinlikle hayır. Yanlış değil de sadece epey beklenmedik oldu benim için."

Patron kolilerdeki malzemelerin görülmüş olma endişesini taşıyordu. Etrafa hızlıca göz gezdirdikten sonra kekeleyerek bir soru daha sordu. "Bu masaların üzerini sen mi toparladın?"

"Evet, ortalık çok dağınıktı. Hatta kolilerin bazısı yerlerde atılıydı. Ortalığı toparladım, toparladıktan sonra da camı açtım. İçerisi çok kötü sigara kokuyordu. Fakat etraftaki şeyleri birbirine karıştırmamaya çok dikkat ettim."

Patron'un gözleri büyümüştü, kesik nefes alıp veriyordu. Ayak üstü soğuk terler atıyordu. "Peki iyi yapmışsın. Kolilere falan baktın mı içinde ne vardı?"

"Yok hayır, zaten teneke gibi bir şeyler vardı."

Patron'un içi rahatlamıştı. "Aynen maket falan yapmak için kullanıyorlar genelde. Hem aklında olsun açık dahi olsa bir koliye bakma lütfen çünkü bazısı hiç el değmeden müşteriye gitmek zorunda."

"Tabi tabi ona çok dikkat ederim."

Besbelli ki Erguvan'da bir değişiklik vardı. Bu değişiklik onların hiç ama hiç istemediği bir vaziyetti. Patron aşırı derecede huzursuz olmuştu. Odasına çekilip diğerlerinin gelmesini bekledi. Yarım saate kalmadan odasının kapısı sertçe açıldı. İçeri giren Sedat'tı.

"Volkan'ı Arif'i yanıma alıp silahları almaya gittim. Bir de ne göreyim!? Bu Arif'i var ya komaya soksan yine de düzelmez bu."

"Önce şu kapıyı çalmayı öğren. Ahıra girer gibi girme buraya."

"Ya oğlum bana büyüklük taslama."

"Ne oldu, derdin ne senin?"

"Bu silahlar daha önce kullanılmış, yıpranmış. Çatışmanın ortasında tutukluk yapar bunlar."

"Yapmaz."

"Nasıl ya? Bir dakika... Sen biliyor muydun?"

"Evet en başından beri."

"Ciddi değilsin herhâlde?"

"Ciddiyim. Oğlum Arif salak malak ama anladığı tek bir şey var o da silahlar. Yıllardır ondan silah alırdım, aracılık da ederdim. Daha burnunu kıvıranı duymadım. O, ok verdi silahlara, bakımlarını da yapacak. Zaten saatlerce çatışacak halimiz yok. Hatta çatışmaya girmeyeceğiz bile. Neyin kafasını yaşıyorsun anlamıyorum ki? Silahları almamazlık etmedin değil mi?"

"Bu fiyata sıfır yokmuş, aldım mecburen. Senin haberin yok sanıyordum."

"Haberim vardı."

Sedat şaşkındı. Hem umduğu cevapları hem de hıncını alamamıştı. Saldırmak istiyordu. "Hani bu çocuğun kafa gidikti? Zehir gibi bakınıyor ortalığa."

Uyku SersemiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin