<><><>
'Bil ki; yaşadıklarınla değil, yaşattıklarınla anılırsın ve unutma; ne yaşattıysan elbet bir gün onu yaşarsın.'
-Lev Tolstoy<><><>
Akın ve Öykü arabadan inip mekana yan yana yürüdüklerinde Emir de taksiden inip çaktırmadan onları takip etmeye başladı. Akın kapıdaki adama bir şeyler söyledi sonra birlikte içeri girdiler. Burası o fotoğrafların çekildiği kumarhane olmalıydı. Onların arkasından içeri girmeyi denese de onu içeri almayacaklarının farkındaydı. O yüzden sokağın kenarında onları gizlice gözetlemeyi tercih etmişti.
Öykü ve Akınsa içeri girmiş salona ilerliyordu. Salon gerçekten canlı gözüküyordu. Ama pek tekin tiplere benzemiyorlardı. Yanlarındaki adamlardan birine döndü Akın. "Cengiz yok mu?"
"Cengiz bey burada. Geldiğiniz haber vereyim isterseniz."
"Lütfen." Adam yanlarından uzaklaştı. Sonra Öykü'ye döndü. "Öykü pek tekin tiplere benzemiyorlar istersen sonra da gelebiliriz."
Öykü omuz silkti. "Geldik o kadar bir iki tur oynayalım bari."
"Sen bilirsin." Öykü başını sallayıp etrafa bakındı. Cengiz yanlarına yaklaştığı sırada Burçak onun yanındaydı. "Cengiz!"
"Öykü, Akın hoşgeldiniz."
Öykü gülümseyerek konuştu. "Hoşbulduk." Ama Akın, Cengiz'in Öykü'ye attığı bakışı gördüğünde gülememişti.
Burçak; Öykü'ye ve Akın'a döndü. "Sizi Haluklarla tanıştırayım."
Birlikte ilerideki masaya yürürlerken Cengiz, Akın'a yaklaşıp sessizce konuştu. "İki dakika konuşabilir miyiz?"
"Olur konuşalım." Sonra Öykü'ye döndü. "Öykü siz devam edin ben geliyorum iki dakikaya."
"Tamam." Gülümseyip Burçak'ın yanına döndü. O sırada başına hafiften saplanan ağrıyla başının dönmesi şiddetlenmişti. Burçak'a fısıldadı. "Burçak sende ağrı kesici var mı?"
İstemeden de olsa duymuştu Akın. Hasta mıydı? Akın'ın içine istemsizce garip bir his çöküverdi. Ama sonuçta önemsiz bir baş ağrısı da olabileceğini düşünüp boşverdi. Sonra Cengiz'i odasına kadar takip etti. Cengiz onun arkasından kapıyı kapattıktan ve Akın'a dönüp gülümsedi. "Sana güzel tekliflerim var."
Gülümsedi Akın. "Dinliyorum."
Cengiz ofisinin camına ilerledi. Sonra salonun ortasındaki masayı gösterdi. "Bu masayı görüyorsun değil mi?" Akın masaya baktı. "O masanın bak şu ucundaki ceketli Haluk Soyer." Gülümseyip devam etti. "Tek başına beş milyonu tek seferde koydu ortaya. Babası milyarder. Birkaç sene önce ölmüş. Bu da mirasını yiyor. Şirketlerini falan yönetiyor falan ama onlar hikaye. Tüm malı mülkü bu masaya bırakıp gidecek gerizekalı. Birkaç oyunda bize ne kadar kazandıracağını sen düşün." Sonra diğerini işaret etti. "Şu uzunca olan Burak. Haluktan farkı yok. Ama o para konusunda Haluk'u üçe katlar. Ona nazaran daha cimri ama biraz içince, iki de kadın görünce çabuk gaza geliyor. Ama yinede tekte beş bırakmaz. Ama birkaç milyon üzerine oynuyor." Öykü'nün yanındaki kadını gösterdi. "Bu güzellikte Pervin. Haluk'tan da Burak'tan da daha sinsidir. Seni en çok o zorlar. Ama ortaya koyduğu paralar da öyle böyle değil. Risk almayı seviyor. Bu yüzden bence risk almaya değer."
"O ne iş yapıyor?"
"Uyuşturucu işinde. Ondan bu kadar rahat zaten. Diğer sarı da Fırat. O da yine diğerleri gibi. Miras yiyor. Ev araba ne varsa ortaya koyacak potansiyele sahip. Avlayabilirsen güzel av."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vazo
General FictionBir vazo gibi, bir defa çatladı mı çatlamaya devam ediyor hayat. Ta ki vazoyu paramparça edene kadar. Ağır ağır ilerlese de çatlak, durdurulamaz ki zaman.