<><><>
"Ne olursa olsun." dedi korkuluk, "Ben kalp değil beyin istemeliyim; çünkü aptal biri kalbi olsa bile onunla ne yapacağını bilemez."
"Ben kalp almalıyım." diye karşılık verdi Teneke Adam, "Çünkü beyin insanı mutlu etmez, oysa mutluluk dünyadaki en güzel şeydir."
-Oz Büyücüsü, L. Frank Baum<><><>
Nereye gittiği hakkında bir fikri yoktu. Sadece evden uzaklaşmak istiyordu Emir. Yüzüne yediği tokat içine oturmuştu. Yaptığı yanlış mıydı? Hayır. Doğru muydu? Doğrusu bunun cevabını kendisi de bilmiyordu. Düşünceleri kafasının içinde susmak bilmiyordu. Uzun uzun yürüdü. Sonra kendisini tekrar evin önünde buluvermişti. İçeri girmeyecekti. Cebinden anahtarını çıkarıp arabasına bindi ve Onur'u aradı.
"Alo?"
"Efendim." Arkada bir gürültü duyuluyordu.
"Nerdesin?"
Onur göz devirdi. "Bende iyiyim sen nasılsın abicim?"
"Onur kafam bozuk kısa kes, nerdesin?" Onur meselenin ciddi olduğunu sezdiğinde tavrını değiştirdi.
"Konum atıyorum." Emir cevap beklemeden telefonu kapattı. Sonra bir taksi çevirdi. Taksiciye gideceği yeri söyledi.
Çok sürmemişti gelmesi. Ama Emir'e yıllar gibi gelmişti. Her şeyi sorgulamıştı çünkü Emir. Aklına saçma sapan şeyler geliyordu. Sağdan soldan duyduğu hayat hikayelerinin hepsi hiç olmadığı kadar aklını kurcalıyordu. Öyle dalmıştı ki düşüncelere taksi durduğunda taksici sinirlenip ona bağırana kadar fark etmemişti geldiğini. Parayı adamın eline tutuşturup indi. Kapıyı inadına sertçe kapatıp aşina olmadığı mekana baktı. İçinde garip bir his vardı. İçeri girerken bir anda bir köpek havlamaya başladı. O tarafa döndüğünde onu zorlukla tutan sahibiyle diğer tarafa yürümeye başladı. Gerçi sahibi de en az köpeğin öldürücü bakışları kadar korkunçtu. Bu garip yere bakarken Onur mekanın kapısından dışarı çıktı. Emir'in şaşkın bakışlarından anlamış olacakki sordu. "Ne bu hal? Noldu?"
"Sorma. Sadece kafamı boşaltmam lazım." Onur başını salladı anladığını belirtircesine. "Neresi burası?"
Onun sırıttı. "İçi dışı kadar ürpertici değil." İçeri adımlarını attıklarında Emir boğazına dolan duman kokusuyla elini yüzüne kapattı. Onur güldü. "Beş dakikaya alışırsın." Emir o an geldiğine pişman olmuştu bile. Onur onu kendi arkadaşlarının yanına götürdüğü ve tanıştırdı. Biraz oturdular. Ortam Emir'e çok zıttı. Her taraf nargile, sigara kokusu, sanki yıllarca temizlenmemiş masalar, her tarafta boş ve kırık içki şişeleri doluydu.
Emir gitmek için oturduğu yerden kalkmaya yeltendi. "Onur. Ben..."
"Dur dur. Seni biriyle tanıştıracağım. Derdinin çaresi onda."
"Benim derdimi sen nerden biliyorsun Onur saçmalama."
"Sen güven bana. Heh! Geldi işte." Onlara doğru esmer uzun boylu, aşırı zayıf bir kız yaklaştı. Yaklaşınca yüzündeki makyajın aşırılığını fark etmişti Emir. Onur kıza gülümseyerek baktı. "Seray, Emir. Emir, Seray."
"Memnun oldum." Kız pek önemsememiş bir tavırla diğerlerine döndü ve üzerine üç kişinin olduğu eski kanepeye ilerledi. Üzerindekiler kız oraya geçsin diye yerlerini değiştirmişti. Sonra Onur kızın yanına geçti. Gayet yakınlardı. Sonra kıza bir şeyler fısıldadı. Kızda ona bir şeyler verdi. Sonra kız Emir'e dönüp göz kırptı. Onur yanına gelip eline küçük bir plastik paket verdi. "Bu ne?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vazo
General FictionBir vazo gibi, bir defa çatladı mı çatlamaya devam ediyor hayat. Ta ki vazoyu paramparça edene kadar. Ağır ağır ilerlese de çatlak, durdurulamaz ki zaman.