<><><>
"Sana kızgın değilim.
Sana kızamayacak kadar seni iyi tanıyorum.
Sonra seni seviyorum.
Neden sevdiğimi bilmeden seviyorum.
Bu sevgiyi her gittiğim yere beraber götüreceğim.
Allah'a ısmarladık."
-Sabahattin Ali<><><>
~Aralık 2016~
Gökçe resim sınıfında kaç tur attığını unutmuştu. Sonunda Ferit ve Mete içeri girdi. "Sonunda gelebildiniz." İç geçirdi. Söze nereden başlayacağını düşünüyordu.
Ferit kapıyı kapattıktan sonra ona döndü. "Hadi anlat. Olayın aslı neymiş?"
Gökçe ikisine baktı. Gerçekten güvenebilir miydi onlara? Onun kararsızlığını sezen Mete'yse Ferit'e baktı. Bir şey yap, der gibi. Ferit konuştu. "Gökçe... Akın da, Öykü de, kardeşim gibi benim. Onlara zarar verecek bir şey yapmam. Mete de yapmaz. Güvenebilirsin bize."
Gökçe sonunda başını sallayıp söze girdi. "Dün Akın ve Öykü polisten kaçmak zorunda kalmış."
"Ne?!" Ferit anlık bir şok yaşarken Mete aydınlanır gibi oldu.
"Tabi yaa! Ondan sabah Öykü oynamak istemedi!"
Gökçe yüzünü buruşturup Mete'ye baktı. "Ne oynamak istemedi?" Mete boş bulunup söylemişti. Gökçe kaşlarını çattı. "Mete, olayı tamamen bilmezsem bi çözüm bulamam. O yüzden saklama bir şey benden. Ne dönüyorsa söyle. Ne oyunu?"
Mete yutkundu. "Akın ve Öykü kumar oynuyo."
"Pardon?!" Gökçe şaşıp kalmıştı. Ne Akın'dan, ne Öykü'den beklemezdi bunu. "Nası ya?!"
"Arka taraftaki depoda oynanıyor."
"Ne zamandan beri?!"
Ferit cevapladı, "Akın hep oynuyordu. Öykü de Akın'la tanıştığından bu yana oynuyor."
Gökçe dudaklarını ısırdı. Kim bilir daha neler neler çeviriyordu bu ikisi? "Bana her şeyi anlatın. Baştan sona. Akın ve Öykü'nün ilk karşılaşmasından başlayarak. Her şeyi!"
Ferit başını sallayıp başladı, "Akın Öykü'yü ilk gördüğünde ona göz koymuştu zaten..."
•••
Öykü, Kerem'i takip etmiş, onu okulun binasından biraz uzak ağaçlık bir alanda yakalamıştı. "KEREM."
"NE VAR ÖYKÜ?!" Kerem hiddetle döndü ona.
Öykü bu sabah okula neden geldiğini sorguladı o an. Sabahtan beri kaçıncı azardı bu? Ama yinede medeni ve sakin kalmaya çalışıyordu. "Dinler misin beni?"
Kerem sabır diledi. "Neyi dinleyim Öykü? Ha? Dinleyince ne değişecek?"
"Gerçekleri bileceksin." Kerem ona yalvaran gözlerle bakan kıza baktı. Öyle yorgun bakıyordu ki, bağıramadı ona. Çünkü içinden bir ses o bakışların yalan olmadığını fısıldıyordu. Bu yüzden, kızgınlığına rağmen sustu Kerem. Öykü'yse karşılığında teşekkür eder gibi gülümsedi. Kalbi paramparça halde olsa da, Kerem'in ona bağırmaması ve en azından dinleyecek olması mutlu etmişti onu. İçindeki hıçkırarak ağlama hissini bastırmaya çalıştı. Ve bunun için verdiği savaşın da çok iyi farkındaydı Kerem. "Akın'la öpüştük." Dişlerini sıkıp gözlerini kapattı Kerem. "Dün gece peşimize polis takıldı. Mecburen, saklanmak için, böyle bir şey yaptık." Kerem kıza hala gayet ciddi bakıyordu. "Sana bunu kanıtlayamam. İnanıp inanamamak sana kalmış. Bana olan güvenini sarstıysam, özür dilerim Kerem." Sustu. Kerem de bir şey demedi. Ne diyecekti ki? Ne denirdi böyle bir durumda? Öykü devam etti, "Biliyorum, Akın'ın etrafımda olmasından hoşlanmıyordun. Başından beri ama ben seni dinlemedim. Burnumun dikine gittim. Sonra da böyle saçma bir şey oldu..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vazo
General FictionBir vazo gibi, bir defa çatladı mı çatlamaya devam ediyor hayat. Ta ki vazoyu paramparça edene kadar. Ağır ağır ilerlese de çatlak, durdurulamaz ki zaman.