<><><>
'Anlamaya çalışma. Hayat böyledir işte...
Hep o kıyamadıklarımız kıyar size.'
-A. Çehov<><><>
~Ocak 2044~
"Çok kızgındım ona. Ama yinede sarıldım çünkü ona ne kadar kızsam da hatalarının tüm sebebi yine bendim. Beni kendinden uzaklaştırsa da korumaya çalışmıştı. O yüzden kızsam, küssem de soğumamıştım ondan. Hatta bunlar beni ona daha çok bağlamıştı."
Ada mest olmuştu. "Vay be! Sen gerçekten aşık oldun o zaman anne?"
Asya güldü. "Günaydın."
Öykü başını salladı. "Oldum tabi! Ne anlatıyorum ben size kaç saattir?"
Ada düşündü. "Peki o da sana senin ona aşık olduğun gibi mi aşıktı?"
Öykü bir anlığına duruldu bu soruyla. "Bu soru bana değil ona sorulmalı Ada."
"İnsan hissetmez mi anne ya?"
"Hisler yanıltıcıdır Ada. Öyle olmasaydı Akın'a bu olay yüzünden günlerce küs kalmam gerekirdi."
Asya o an bir şey yakalamıştı. "Kalmadın mı zaten?"
Ada hafifçe tebessüm etti. "Anne?"
Öykü kaşlarını kaldırıp hayır anlamında başını salladı. "Aksine. Biz bitiyor sanarken devir birden tersine dönmüştü."
~Aralık 2016~
Uzun süre sarılı kalmışlardı. Ama zor da olsa Öykü'nün kendine gelmesi fazla sürmemişti. İtti hızlıca Akın'ı. Akın kıza hala biraz hayran, biraz buruk bakıyordu. Öykü gözlerinin dolmasını önleyemiyordu. Nasıl böyle bir şeyi saklamıştı Akın ondan? Nasıl kendini onun için hiçe saymıştı? Nasıl göz yummuştu Öykü'nün ondan nefret etmesine? Nasıl hem kıyıp hem korumuştu onu?
Akın ona bakarken Öykü, ondan sakladıkları ve söylediği yalanlar için bir tokat attı ona. Sonra kalbine söz geçiremeyip tekrar sarıldı. Daha sıkı. Sanki mümkünmüş gibi. Titreyen sesiyle fısıldıyordu çocuğa ona hala sıkı sıkı sarılırken. "Mahvettin beni Akın! Mahvettin!"
"Böyle olsun istemedim." Akın kız ondan yavaşça ayrılırken kızın akan gözyaşlarını silmeye çalıştı eliyle. Ne rimeli, ne ruju kalmıştı. Ve bu maalesef Akın'ın eseriydi. Özür dilemek istiyordu. Ama nasıl affetmesini bekleyecekti ki ondan? Ama hiç dilememek bir seçenekte olamazdı. "Özü..."
"Sen özür dileyecek bir şey yapmadın Akın." Akın şaşırmıştı. Kızdan böyle bir şey beklemiyordu. Ona kızması, bağırması gerekiyordu. Tipik bir kız bunları yapmaz mıydı bu olayların üzerine? Ama Öykü sakindi. "Kendini suçlu hissetmeni istemiyorum."
"Öykü anlamıyorum seni..." Akın kızın yüzündeki anlaşılmaz ifadeyi çözmeye çalışıyordu.
Öykü esen soğuk havayı içine çekerken ağlamaktan hafif hafif dönen ve ağrıyan başıyla yüzünü buruşturdu. Bu konuları tartışmayı bırak, düşünmeye bile mecali kalmamıştı. "Daha sakin bir yere gidebilir miyiz?"
"Peki... Gel." Öykü hafifçe başını sallayıp Akın'ı arabaya kadar takip etti. Öykü'nün ölü gibi oluşu gözünden elbette kaçmamıştı. Ama sormaya yüzü yoktu. Adı gibi biliyordu çünkü sebebini. Ama aklındaki soru işaretlerinin tek sebebi bu değildi. Sakinliği ve durgunluğu yakıştıramıyordu bir türlü kıza. Öykü, Öykü'lüğünü yitiriyordu sanki. Ve bu ürperticiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vazo
General FictionBir vazo gibi, bir defa çatladı mı çatlamaya devam ediyor hayat. Ta ki vazoyu paramparça edene kadar. Ağır ağır ilerlese de çatlak, durdurulamaz ki zaman.