Merhabalar~Uzun zaman oldu, nasılsınız?
Kurgu hakkında ileride ne tür sahneler görmek istediğinizi gerçekten çok merak ediyorum. Lütfen üşenmeden bu satıra fikirlerinizi belirtin 💋💖
Önceki bölümde sınır koymayı unutmuştum bu yüzden sınır 90 oy.
Ve lütfen bol bol satır arası yorum 😭😭
**
İnsanlardan çabucak soğurdum. Kimseye tahammülüm yoktu. Bana yapılan en ufak yanlışta isimlerini karalar ve onları hayatımdan çıkarırdım. Kim olduğu zerre umrumda olmazdı çoğu zaman. Bu huyumu sevmesemde elimde olan bir şey değildi. Yapım böyleydi ve eğer yanımda kalmak istiyorlarsa beni böyle kabul etmeliydiler. Zaten pek kalabalık bir çevrem yoktu.
Az insan çokça huzur demekti.
Lise sonda iken, babamın uyguladığı baskıdan o kadar bıkmıştım ki gecemi gündüzüme katarak deli gibi ders çalışmıştım. Ki ben o yıla kadar sınıfı zar zor geçiyordum. Sırf başarı açısından onu ablam gibi tatmin edebilmek için yapmadığım şey kalmamıştı. Fakat babam hiçbir zaman memnun olmamıştı benden.
Bir süre sonra bunun imkansız olduğu kanısına varmış ve onun yüzünden yapayalnız olduğumu fark etmiştim. Hiç arkadaşım yoktu. Gerçekten acınası haldeydim.
Hayatımda sadece, beni destekleyen anneme-ki babam bu yüzden ona hep kızardı-, beni sürekli kıran ve üzen babama-artık o da yoktu fakat beni üzmeye devam ediyordu- ve sürekli gölgesinde kaldığım ablama sahiptim.
Ablamla hiçbir sorunumuz yoktu aslında. Ama aramızda diğer abla-kardeş ilişkiside yoktu. Bunun sebebi babamın ikimizi sürekli kıyaslaması olabilirdi. Belki de bu yüzden kendimi ona açamıyordum.
Babamı memnun etmek için çaba sarf etmeyi bıraktığımda sırf o istemiyor diye tıp okumuştum. Ondan intikamımı istemediği ve sevmediği şeyleri yaparak almak istemiştim. Bunu yaparken hayatımdan o kadar soyutlanmıştım ki kendimi tanıyamaz hale gelmiştim.
O dönemlerde üçüncü sınıftım. Hem ruhsal hem de bedensel olarak çöküş yaşıyordum. İntihar etmeyi bile düşünmüştüm. Koca dünyada ait olduğum hiçbir yer yoktu. Ciğerlerime çektiğim her bir nefes bana fazlalık olduğumu fısıldıyordu adeta. Mutlu aile tablomuzu varlığımla kirletiyordum.
Tam da o zaman Jun Hee çıkmıştı karşıma. Kendisi mimarlık okuyordu ve son sınıftı. Arkadaşlarının gazına gelerek aniden kütüphanenin ortasında duygularını açmıştı bana. O gün onu terslemiştim ama o bunu umursamamışı bile. Sonraki günler sürekli karşıma çıkmıştı. Dersinin olmadığı günler bile sırf benim için gelirdi kampüse.
Her seferinde terslesem de mezun olmasına yakın duygularımın farkına varmış ve onu kaybetmek istemediğim için alelacele ona koşmuştum. Böylece ilk defa hayatıma kendi isteğimle birini almıştım.
Jun Hee sayesinde bir çok arkadaşım olmuştu. O hayatıma girdiğinde çevrem genişledi, duygularımı paylaşabileceğim arkadaşlar edindim. Ondan önce hiç arkadaşım olmamıştı halbuki. Birileriyle hep konuşurdum ama hiç kimseyi yanımda tutmazdım.
Jun Hee bir istisna olmuştu.
Tabularımı yıkan tek kişi olmuştu. O zamanlar bundan şikayetçi değildim fakat şimdi düşününce keşke o gün kollarına koşmasaydım diyordum kendime.
Ve Jun Hee'nin yakın arkadaşı Kim Namjoon vardı tabii. Jun Hee ile aynı yıl farklı bölümlerden mezun olan bu adam, kelimenin tam anlamıyla arkadaşım olmuştu.
![](https://img.wattpad.com/cover/213846727-288-k914988.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
give me love, rsk
FanfictionJeon Jungkook ve Roséanne Park, aşktan nasibini almış iki yabancıydı. 11052020 jjkxpcy -andrellashi