0.1

1.8K 240 130
                                    


İnsanlar bir kaç saniye sonra ne olacağını bilemezken yıllar sonrasının hayalini kuruyordu. Yaşayıp yaşamayacağını bile bilmeden...

Bu saçmaydı. Çünkü hayat insanı boşlukta bırakmayı severdi. Tıpkı bana yaptığı gibi.

Daha bir kaç yıl öncesine kadar onunla birlikte sürekli geleceğimiz hakkında hayal kurar, birbirimize sözler verirdik.
Ay ışığı altında beni kollarına alırdı. Dudakları dudaklarımdayken "Seni asla bırakmayacağım." diye fısıldardı bana.

O beni bulutlara çıkarmış, bana cennetimi vermişti.

Hiç olmadığım kadar mutluydum, mutluyduk. En azından ben öyle biliyordum.

Hiç beklemediğim bir anda sırtımdan itmiş ve yere çakılmamı sağlamıştı.

Anlamam biraz zaman almıştı ama artık biliyorum.

Ben onunla tanıştığım ilk an, cennet diye cehennemime ayak basmıştım.

Melek diye sevdiğim adam, kılık değiştirmiş bir şeytandı.

Hayatımı mahvetmişti.
Beni bitirmişti.

Parmaklarımın arasındaki sıcak kahveden bir yudum daha alıp daldığım düşüncelerimden sıyrılmaya çalıştım.

Saat epey geç olmuştu. Ve ben nöbete kalmam diye sözleştiğim hastanede sabahlıyordum.

Parmak uçlarıma kadar bütün vücudum yorgunluktan sızlıyordu. Sırf ayakta kalabilmek için içtiğim yedinci kahvemdi bu. Ve artık midem bulanıyordu.

Yarısına kadar içtiğim kahveyi, oturduğum banktan kalkarak en yakınımda ki çöp kutusuna attım.

Kolumdaki saate baktığımda yaklaşık beş-altı saat önce ameliyatını yaptığım hastanın kontrol saatinin geldiğini fark ettim.

Hızlı adımlarla hastaneye girip asansöre ulaştım. Normal odaya alınan hastanın olduğu kata bastıktan sonra derin bir nefes aldım.

Belkide işi bırakmalıydım. Kızım daha küçüktü. Onunla zaman geçirmek varken hastanede sürünmem yanlıştı.

Asansörün kapısı açıldığında koridorun başındaki odaya girdim. 47 yaşındaki kadın trafik kazası geçirmişti ve cam parçaları kalbine saplanmıştı bu yüzden göğüs kafesi büyük zarar görmüştü.

Benim arkamdan gelen hemşirenin yardımıyla kontrolü tamamladığımda odadan çıktım. Eş zamanlı olarak kulağıma ulaşan sesler sinirimi bozmaya yetmişti.

Derin bir nefes alıp arkamı döndüm ve sesin geldiği yöne yürümeye başladım.

457 nolu odaya yaklaştığımda artan sesler yüzünden sinirle soludum.

Kapıyı açıp içeri girdiğimde bir kadının bas bas bağırdığını gördüm.

Hadi ama! Burası bir hastane ve bağırarak kimseyi rahatsız etmeye hakkı yoktu. Hele de bu saatte.

"Kendini düşünmüyorsan oğlunu düşün, beni düşün Jungkook? Bu böyle gider mi söylesene?"

"Hanımefendi!" Sesimin tonuna dikkat edemeyip bağırdığımda odadaki üç kişinin de bakışı beni bulmuştu.

"Sesinizi kesin! Burası hastane. Burada aklınıza estiği gibi davranamazsınız." dedim sert bir şekilde.

"Siz karışmayın!" Dediğinde derin bir nefes alıp yumruk yaptığım parmaklarımı sıktım.

"Hastalarımı rahatsız ediyorsunuz. Lütfen çıkar mısınız?"

"Sen kimsin de bana bağırıyorsun!"

give me love, rskHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin