İblislerin başrol oynadığı geçmiş tiyatrosunun son perdesi; tek bir bakışla yerle bir oldu.
Tüm zamanları acıyla haykırırken, kadın tek bir yaşına tutundu; göğsünü yıldızlara yasladı.
Şeytan boynuzlarını gizleyen bir maskeyle sergilenen şimdinin öl...
Herkese merhabaaaa. Bu sınavdan önce attığım son bölüm bu yüzden dolu dolu tutmaya çalıştım, dönüşümüz eğer aksilik çıkmazsa Temmuz gibi olacak ve bence bu bölüm tam bir geçiş bölümü oldu. Ne demek istediğimi ileriki bölümlerde anlayacaksınız ::)) Dikkatli okuyun, benden söylemesi.
Satır arası yorumları unutmayın, keyifli okuamlar!
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
32.BÖLÜM: BULUNMAK
Kötü şansa inanmazdım ama bazı kaderlerin, sahip olduğu tüm yolların sonunda uçurumun beklediğine inanacak kadar çok şey yaşamıştım.
Mai Hüma.
Tüm yolları bir uçurumun eşiğine çıkan o kötü kaderin adı buydu.
Bakışlarım, az önce Barçın'la oturduğum banktan az ilerideki denizin üzerinde asılı kalmıştı. Artık ağlamıyordum ama göz yaşlarının yanaklarımda yarattığı gerginlik tazeydi. Dakikalar geçmişti. Yine de hüzünlü olmanın çok ötesinde bir duygunun kapanına düşmüştüm. Bu duygunun zihnimdeki tuzakları her yerdeydi; uzun bir zamandır çok iyi kaçmışım ama bu sefer daldığım karanlık derindi, değil kapanları kendi varlığımı bile hissedemiyordum.
"Mai?"
İlk defa ondan adımı duyduğumda içimde hiçbir kıpırtı oluşmadı. Bunun adını biliyordum, bunu kendi bakışlarımdan tanıyordum. Oradaydı, ellerini siyah paltosunun ceplerine koymuştu ve bu sefer sırtı bana dönüktü. "Söylemiştim," diye fısıldadı. Sessizlik o kadar derindi ki, fısıltısı o yağmurların değdiği boş sokakta yankı yaptı. "Kaybolduğun satır aralarında kimse seni bulamayacak."
Belki de gerçekten haklıydı. Belki de ben bulunamayacak kadar kaybolmuştum. Belki de Aysar bile bir gün aramaktan vazgeçecekti.
Yalan söylüyordum.
Kandırdığım kendimdi.
Hissetkilerim belkilerden çok daha fazlaydı.
Adım sesleri duydum, saniyeler sonra bir heykeli andıran gözlerim onun önüme geçmesiyle belli belirsiz kapanıp açıldı. Bakışlarımı denizden çektim ve Aysar önümde dizlerini kırarak eğildiğinde aynı boş bakışlarla gözlerine baktım. Onun gözlerinde benimkinin aksine binlerce anlam vardı ama ben sadece bir tanesinin anlamını çözebildim.
Bana artık dümdüz bakmıyordu. Aysar konuşmayı sevmeyen bir adamdı ve onu anlayabilmem için artık gözlerindeki ifadesizlik perdesini kaldırmıştı.
Yine de tam şu an bana duvar gibi bakmasını tercih ederdim.
Çünkü bana yalnız olmadığımı söyler gibi bakıyordu.