ERİC
İnsanların, iki seçim arasında kalmaları kadar kötü birşey yoktur. Peki ya sevildiğiniz bir kadın tarafından red edilmek kadar kötü ne olabilirdi ki? Kalbim binlerce parçaya ayrılmış, beynim onu kazanmak için alarm verirken, onu buradan çıkartmam gerektiğini düşündüm. Fakat bunu yapamazdım onun sağlığı söz konusuydu. Sıkıntılı bir nefes verip, elimde ki yüzüğü sıkarak "Lanet olsun" dedim fısıltı halinde. Kafamı geriye atıp, koridor tavanına bakmaya başladım. Ece'yi odaya almıştılar ama hala ses yoktu. Kapının açılma sesi ile birlikte ayağa fırlayıp "Nasıl iyi mi?" diye sordum bir nefeste, doktor gözlerini arkamda duran Cüneyt ve Ceyda'ya çevirdi, sonra tekrar bana bakarak "Bir sakinleştirici yaptık şuan için" dedi sonra nefes alıp "Bu akşamlık uyumalı yarın ilaç tedavsine başlayacağız" dediğinde "Dur bir saniye" dedim kaşlarımı çatarak "Yani gördükleri hayal ürünü mü?" dedim, doktor yerinde rahatsızca kıpırdanıp "Bakın geçirdiği kriz çok ağır gelmiş olmalı, gördüklerini hayal olma ihtimali yüksek" dediğinde "İhtimal olan bir şey için, ona ilaç tedavisimi başlatmayı düşünüyorsunuz?" dedim büyük bir sinirle.
"Onu buraya getiren sizdiniz" dediğinde doktor, yemin ediyorum yumruk atmamak için kendimi zor tuttum. Kravatını tuttuğumda doktor iri gözlerle bana bakıyordu "Onu buraya getirdim çünkü teşhisi senin koyman gerekiyor. Ve sen karşıma geçmiş bana ihtimallerden söz ediyorsun" diye bağırdığım, Cüneyt araya girerek "Eric sakin ol" dediğinde, Kerem onu tutup "Cüneyt sen karışma" diyerek onu geri çekti. Kerem beni iyi tanıyordu, şuan bu hastaneyi yakacak kadar öfkeliydim.
"Psikolog bul, ilaç tedavisi istemiyorum, sadece gözetim altında olması için buraya getirdim onu" diye tükürür bir şekilde yüzüne konuştum. Doktor hızla kafasını salladığında, kravatını bırakıp "Buradan çıkmak istiyor sürekli, bağırıp çağırıyor" dedi titrek bir sesle "Dozu az sakinleştirici verin o zaman" diye bağırdım "Sadece sakinleştirici vereceksiniz zor kaldığınız anlarda. Anladın mı beni doktor" diyerek işaret parmağımla yakasına vurdum. Doktor kafasını sallayıp, yanımızdan uzaklaştığında, Kerem'e dönüp "Odasına bizden başka kimse girmeyecek. Buraya bir güvenlik dik. Hemşireler, bu doktor ve biz başka kimse bu odaya girmeyecek" dedim sert bir sesle, Kerem bana bakıp başını sallarken, telefonunu çıkartıp, biriyle konuşmaya başaldı. Koridorun başında Burak ve Betül'ü görünce içimden küfür ettim. Betül dolu gözler ile yanıma gelirken, Burak çok sert duruyordu "Nerede?" dedi Betül ağlamaklı ve ince bir ses ile, kafamla Ece'nin odasını gösterip "Şu odada" dedim, girmeye çalıştığında "Uyuyor" dedim sert bir sesle.
Burak beni itiklediğinde şaşkınca kaşlarımı kaldırdım "Ne yaptın ona?" diye bağırdı.
"Ben hiç birşey yapmadım" diye bağırdım, Cüneyt Burak'ı tutarak "Sakin ol onun bir suçu yok" dedi.
"Neler olduğunu anlatacak mısınız? İki hafta önce hiç birşeyi yoktu" dedi Betül buğulu gözler ile "Bilmiyoruz, Taner'i gördüğünü söyülüyor sürekli, balayında da gördü. Krizde geçirince korktum onu buraya getirdim bende" dedim sakin olmaya çalışarak.
"Peki gerçekten görüyor mu? Yoksa sadece kendi kafasında mı" dedi Burak düşünceli bir tavırla.
"Bizde onu çözmeye çalışıyoruz" dedi Kerem, benim yerime konuşarak. Zaten konuşacak halim yoktu. Yorgun ve yıpranmış hissediyordum kendimi. Betül Burak'a sarılıp ağlamaya başladığında, offlayarak onlardan uzaklaşmaya başladım "Nereye gidiyorsun?" dedi Kerem arkamdan, ona bakmadan sadece omuzlarımı silkmekle yetindim.
Dışarı çıktığımda bir sigara yakıp derin bir nefes çektim. Dumanı dışarıya bırakırken, bütün dertlerimin dumanla gitmesini istedim. Olduğum yere, merdivenlere oturarak, başımı ellerimin arasına alıp "Lütfen yardım et Allahım" dedim kendi kendime. Başımı kaldırdığımda karşıda siyah bir araba gözüme çarptı. Nedense bu araba tuhafıma gitmişti. Kafamı aşağı indirip, sigaramdan son nefesi çektiğimde de, yere atıp, ayağımla ezdim. Hastaneye tekrar girdiğimde hızlı ve seri adımlar ile Kerem'in yanına gittim. Hepsinin yüzü asık olduğundan suratımı buruşturdum.