(RUSYA)
CANAN
Hava alanın önünde kucağımda ki veletle dikilirken, Taner'in geç kalması sinirlerimi bozuyordu. Önümde bir taksi durduğunda Taner arabadan indi "Nerede kaldın" dedim kaşlarımı çatarak. Elimde ki valizi alırken "Trafik vardı" diyerek, arka kapıyı açtığında elimde ki bebek pusetini arkaya koydum. Ardından ben koltuğa yerleştiğimde derin bir nefes aldım. Bütün planlarımız tıkır tıkır yerinde gidiyordu. Taner'in bilerek yakalanması, Eric ile anlaşma yapıp buraya gelmesi, kendi kendime güldüğümde Taner bana bakarak "Bakıyorum keyfin yerinde" dedi ciddi bir sesle "Olmaması için bir neden yok" diyerek kafamı camdan dışarıya çevirerek, binaları izlemeye başladım.
ECE
Bir hafta. Koskocaman bir hafta geçmişti. Ne o lanet olası Canan'dan ne de bebeğim Çağan'dan haber verdi. İkizlerin adının biri Kaan biri de Çağan'dı. Şuan kucağımda sıkı sıkıya tuttuğum Kaan vardı. Hastane penceresinden dışarıyı izlerken odanın kapısının açılmasıyla birlikte başımı, kapıya doğru çevirdim. Eric buruk bir gülümseme ile "Hazır mısın?" dediğinde, olumlu anlamda başımı salladım. Bebeğim gittikten sonra az konuşur olmuştum. Hiç bir şey konuşmak istemiyordum, sadece polislerden haber geldiğinde Eric'le kısa konuşmalar yaparak, her şeyi sonlandırıyordum. Bu Eric'in hoşuna gitmiyordu. Her şeyin farkındaydım. Yeterince üzgündü ama yapacak bir şeyim yoktu. Canımdan bir parçam kopartılmıştı benim, annem her zaman bana anne olduğunda anlarsın diyordu. Şimdi onu gayet iyi anlıyordum. Bebeğim nerede? Canan pisliği ona bir şey yapmış mıydı? Durumu iyi miydi? Kötü müydü? Bilmiyordum.
Gözlerim tekrar dolarken, Eric yanıma gelerek iri elleriyle yüzümü kavradığında "Ağlama lütfen" diyerek alnıma bir öpücük kondurarak gerçi çekildiğinde, yüzüme dikkatlice bakıyordu. Nasıl ağlamayacaktım. Gitmişti, bebeğim ellerimden kayıp gitmişti ve o bana ağlama diyordu. Gözlerimi gözlerinden ayırarak kapıya doğru yürüdüm. Eric arkamdan gelirken, hastane koridorunda bebeğimi sıkıca tutarak yürüyordum. Merdivenleri indikten sonra hastaneden kendimi attığımda dışarıda, Ceyda ve Cüneyt arabanın yanındaydı. İkisi burukça bana gülümsediğinde, tepki vermeden arabanın kapısını açarak arka koltuğa oturduğumda, yanda ki pusete Kaan'ı koyduktan sonra derin bir nefes aldım. Cüneyt öne otururken, Ceyda yan kapıyı açıp arka koltuğa yerleştiğinde, pusete bakarak "Alabilir miyim?" dediğinde kaşlarımı çattım. Olumlu anlamda kafamı salladığımda bebeği kucağına alarak "Merhaba yakışıklı" diyerek Ceyda Kaan'a gülümsediğinde, onlara bakıp burukça gülümsedim. Sessiz olmam onları korkutuyordu. Bu yüzden bebeği sevmeden veya kucaklarına almadan önce benden izin istiyordular. Bu benimde canımı sıksa da konuşmak istemiyordum, içimden gelmiyordu konuşmak.
Araba o tanıdık bahçeye girdiğinde, içim huzurla doldu. Her şey gözümün önümden geçti. Bu eve ilk girişim. Eric ile ilk öpüşmemiz, ikinci öpüşmemiz, Lily'nin bizi bahçede yakalaması, evlenme teklifim, balayımız, dönüşümüz, hamile kalmam, evi terk etmem, Eric'in kazası, bebekleri doğurmam ve şimdi ki zaman göğüs kafesim sıkıştığı için derin bir nefes alarak, puseti tutarak arabadan indim. Puseti sıkıca tutup eve doğru yürümeye başladığımda, arka bahçeden gülüşme sesleri gelince duraksadım. Adımlarım arka tarafta ki bahçeye giderken, diğerleri içeriye girmişti. Görüş alanıma Lily ve Katy girdiğinde, gülümsedim. Onları çok özlemiştim. Katy, Lily kovalıyordu. Lily ise kahkahalar atarak kaçıyordu. Elimde ki pusete bakarak "Bebeğim" dedim sessizce "Ne olursa olsun kardeşini bulacağım sen hiç merak etme" diyerek küçük bir öpücük kondurarak kokusunu içime çektim. Kızlar beni görmeden içeriye girdiğimde girişte Ayşe ile karşılaştım, Ayşe bir süre bana baktı ve ardından "Hoşgeldiniz" diyerek gülümsediğinde "Teşekkürler" dedim tebessüm ederek. Ayşe şaşkınca kaşlarını havaya kaldırırken sanırım konuşmadığımı ona söylemiştiler ve böyle bir cevap beklemiyordu. Ayşe pusete bakarak "İsterseniz alayım yorgunsunuzdur" dediğinde, tereddüt etsem de puseti ona uzattığımda "Evet yorgunum" dedim.