Bölüm şarkısı Ed Sheeran - I See Fire
"Yağmur hadi kalk artık"
Yine bir sabah küçük ikiz kardeşim Bulut'un o çocuksu sesiyle uyanmıştım. Onun sesiyle uyanmayı seviyordum. Diğer kardeşler gibi biz onunla kavga etmezdik. Aramızda çok ayrı bir bağ vardı. O üzüldüğü zaman ki bu şeyler oyuncağının kırılması ya da sevdiği yiyeceğin kalmaması gibi sebeplerde olsa ben onun o minik mavi gözlerinde tek bir damla göz yaşı bile görsem içim parçalanır bende onunla birlikte ağlardım. Bugün ise kardeşimin beni uyandırma çabalarına bu kadar kolay kalkamama ben bile şaşırmıştım çünkü başka zaman olsa onun beni uyandırması için çok ayrı bir çaba harcaması gerekirdi onun aksine ben daha uykuya düşkündüm ama bu sabah huysuzluk etmeden kalkmıştım çünkü kardeşim gibi sevdiğim ailem gibi gördüğüm insanlar geliceklerdi. Babamın çocukluk arkadaşları ve onların kızları onlarda tıpkı ben ve kardeşim gibiydiler kuzen olmalarına rağmen birlikte büyümüşlerdi. Belki isteseniz böyle bir şeyi denk getiremezdiniz ama biz dördümüzde aynı yaştaydık onlarla tıpkı bir yapboz parçaları gibiydik ayrı ayrıyken sadece bunun bir parçasıydık ama bir araya geldiğimizde ise asıl o zaman bir bütün oluyorduk. Birbirimizi tamamlıyorduk. Bu sabah onlar geliceği için çok ayrı neşeyle uyanmıştım. Kalkıp üstümü falan giyindikten sonra annemlerin yanına gidip onları beklemeye ve bir taraftanda anneme yardım etmeye başlamıştım. Daha küçük olduğum için sadece basit şeylerde yardım ediyordum ama o bile annemin gülümsemesine yetiyordu. Belkide sadece geleceği düşünüp gülümsüyordu. Çünkü ben daha yedi yaşında olmama rağmen tam anlamıyla o büyümüşte küçülmüş dedikleri türden bir çocuktum hiperaktif olmama rağmen sakindim. Bulut ise o hiçbir zaman benim kadar sakin olamamıştı. Zil çaldığında Bulut ile birlikte kapıya doğru koşmaya başladık. Kapıyı açtığımızda Belis ve Melisinde en az bizim kadar heyecanlı ve mutlu olduğunu gördük. İçeri geçince hemen birbirimize sarıldık onları çok özlemiştik. Onların farklı bir şehirde oturmaları yüzünden sık sık görüşemiyorduk bu yüzden birbirimizi çok özlüyorduk. Görüşme faslı bittikten sonra annem kahvaltı masasına geçmemizi istedi. Herkes kendi akranlarıyla yan yana oturuyordu. Annemin yanında Nalan ve Aslı teyzeler otururken babamın yanında ise Harun ve Kemal amcalar oturuyorlardı. Bizide her zamanki gibi karşılıklı bir şekilde ortadaki sandalyelere oturmuştuk. Biz tabaklarımıza yiyecekleri alırken babamın Bulut'a sataşması yüzünden tartışmaya başlardılar. Onların bu tartışmalarını izlemek benim için her zaman çok eğlenceli ve komik olmuştu. Bulut en sonunda dayanamayıp tabağındakileri babama atmaya başlamıştı. Babam attığı şeylerden kaçınmaya çalışırken bir yandan da kahkahalarla gülüyordu. Gerçi hoş bizimde ondan bir farkımız yoktu. Bu benim en sevdiğim tabloydu bu andan başka daha güzel ne olabilirdi ki. Annem en sonunda araya girmeye karar verdiğinde Bulut'un atmalarına bir son vermek için onu tatlıyla tehdit etmişti. Kardeşim bu tehditi duyunca anında yaptığı şeyden vazgeçmişti ama hâla ta babama kötü kötü bakmaktan kendinide alamamıştı. Sanırım bu tehdit bize yapılan en kötü şeydi diye düşünmüştüm o zaman ama bilemezdim ki bunun en kötüsü olmadığı o küçük masum halimle aklıma gelen en kötü şey buydu. Ama yanılmıştım. Babam ve arkadaşları gerçekten çok büyük şirketlere sahip insanlardı. Bunun getirisi olarak çevresinde onun kaybettmesini isteyen çok sayıda insan vardı. Ne olduysa hepsi o para ve güç için herşeyi yapabilicek olan gözü dönmüş insanlar yüzünden olmuştu. O sabah gelenler sadece arkadaşları değildi. Başkalarıda gelmişti biz kahvaltı yaparken dış güvenliğin haber vermesiyle annem onlar içeri gelmeden bizi evin en üst katına oyun oynamaya yollamıştı. Bizde oyun lafını duyduğumuz gibi yukarı koşmuştuk. Evimiz çok büyük olduğu için evin içinde saklambaç oynamak çok eğlenceli oluyordu bizde öyle yaptık ve oynamaya başladık. Ben ebe olmuştum diğerleri saklanmaya gitmişti. Sayı saymayı bildiğim yere kadar saydıktan sonra onları aramaya başlamıştım. Birkaç odaya baktığımda onları bulamamıştım daha sonra aklıma gelen şeyle odama doğru koştum. Odamda gerçekten çok büyük bir dolap vardı kesin oraya saklanmışlardır diye düşünüp oraya doğru ilerledim. Odaya girdiğim zaman aşağıda sesler gelmeye başladı. Ne sesi olduğunu bilmiyordum ama bildiğim bir şey varsa o da o sesin ne olduğunu bilmesemde beni korkutmasıydı. Kızlar tam tahmin ettiğim gibi sesleri duyunca dolabın o büyük kapılarını açtılar onların orada olduğunu görünce o korkuyla onların yanına gidip dolaba girip saklandık. Aşağıda neler olduğunu bilmiyorduk ama korkuyorduk ve kötü bir şey olmasını istemiyorduk. Bir süre sonra sesler kesilmişti. Etrafta sadece bizim titrek nefeslerimiz duyuluyordu. Sakinleşip korkumuzu yenince yavaş ve sessiz bir şekilde aşağıya inmeye başlamıştık. O zaman bir şey farkettim Bulut yanımızda değildi belkide hâla saklanıyordur diyordum ama aklıma kilerin gelmesiyle oraya gitmemiş olmamasını istedim oraya gitmesi için bulundukları yerden geçmesi gerekiyordu eğer gittiyse ne olduğunu düşünmek bile istemiyorum diye düşünürken aşağıya inmiştik. Gördüğümüz manzara karşısında hepimiz buz gibi donmuştuk. Biraz ilerimizde bize yakın bir mesafede Bulut'un yerde yatan cansız bedenini görmüştüm herkes kanlar içinde yatıyordu. Kızlar anne ve babalarının yanına koştururken ben yerde yatan o minik bedene bakakalmıştım. Kalbinden üstünde kanlar yayılmıştı en sevdiği tişörtü şimdi kanlar içindeydi. Onun o mavi gözleri açık kalmıştı. Benim bir tek göz yaşına bile dayanamadığım kardeşimi hiç acımadan gözlerini bile kırpmadan vurmuşlardı. Şokun etkisinden çıkınca hepimiz minik kalplerimizde oluşan o büyük boşluk ve acı yüzünden hayatımız boyunca unutamayacağımız geceleri kabuslarımız olacak o manzara sayesinde yaşımızın getirdiği o gözlerimizdeki parıltı yerine artık acıyla kaplanmış gözlerimizden dökülmeye başlamış olan kanlı gözyaşlarımız vardı. Sanırsam güvenliğin son anda haber verdiği polis gelmiş bizi artık ölü olan bedenlerin yanından uzaklaştırmaya çalışıyorlardı ama biz uzaklaşmak istemiyorduk. Bize bunların sadece bir kabus olduğunu gerçek olmadığını söylemelerini bekliyorduk ya da belkide sadece bir şakadan ibaret olduğu ama çocuk aklı işte olmuşla ölmüşe çare yoktu bunu en iyi biz o zaman öğrenmiştik. Nereden bilebilirdim ki bir saklambaç oyunun bizim hayatımızı bu kadar etkileyip değiştiriceğini hiç aklıma gelmezdi. Gelmedide zaten. Neşeyle başlayan oyunumuz koca bir kabusla bitmişti. Ama şuan daha önemli bir şey vardı. Giden gitmişti geride acılarıyla bizleri bırakmıştı. Onlarsız bir biz kalmıştık. Peki ya şimdi bizim bu kabusla başlayan oynumuz yine bir kabusla mı biticekti yoksa şans bize gülüp bağrına mı basıcaktı. İşte bu hiç bilmediğim ama birlikte öğreniceğimiz bir son.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Saklandığın Yerden Çık
Teen Fiction"En sade doğrular mı? Rengarenk yalanlar mı?" Karanlığın en derinine saklanmış üç kız... Karanlığın ta kendisi olan bir grup... Tek istedikleri karanlığın kuytu köşesinden çıkıcak bir ışık. Kimisi için umut ışığı hayalleri için, kimisi için huzur ı...