8. Bölüm - Bedel

109 9 1
                                    

Multimedyada soldan sağa Serenay, Yeliz, Sinem var. Bölüm şarkısı Taylor Swift - I Knew You Were Trouble. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. Şimdiden çok teşekkürler. Xoxo

Teklifler... Bize sunulan fırsatlar mıdır? Yoksa bizi batırıcak olan şeyler midir? Her verilen kararın bir getirisi vardır. İyi ya da kötü. Bana sunulan teklifin nasıl sonuçlar doğuracağı bilinmez. Gerçi hoş bana sunulan şey bir teklif değil, bir emirdi, tehditti. Hemde bir insanın, arkadaşım hayatıyla tehdit ediliyordum. Peki onu tehlikeye atmayacak kadar seviyor muydum? Elbette onu seviyordum ama bu durumda bunun bir önemi yok sonuçta uçunda bir insanın hayatı duruyor. Benim yüzümden kim olursa olsun bir şey olmasına izin veremezdim. Sanırım. Peki ya onların istedikleri yapıp Yekta'ların arasına karışırsam ne olucaktı? Onlara zarar gelicek miydi? Her iki şekilde de birilerine zarar vericektim. Bunları düşünürken çok değerli (!) matematik hocasının seslenmesiyle kafamı sıradan kaldırdım ve dersi dinlermiş gibi yapamaya başladım. Cidden şu matematik dersini kim bulmuştu? Bugünde ne çok soru sordum ya. Hep sayısal dersler yüzünden. Zilin çalmasıyla anlatılamaz bir mutluluk yaşadım ve sıramdan kalkıp kantine gitmek için harekete geçtim. Kantine geldiğimde bir açma ve meyve suyu alıp boş masalardan birine oturdum. Karşımda Yekta ve onun grubu artı sürtükgilleri oturuyordu. Şu kıza sebepsiz yere sinir oluyordum. Elime geçse tek seferde öldürürdüm o derece. Yanımdaki sandalyenin çekilmesiyle o tarafa döndüm. Gelen Melis'ti. Bu kız neden böyle sırıtıyordu? Ah! Al işte bir soru daha.
"Ne var Melis?" Cevap vermedi ve sırıtmaya devam etti. Üstelemeyip önüme döndüm. Dalgın ve bıkmış bir şekilde onların grubu incelerken sarışın sürtükgil Seranay'ın bana seslenmesiyle inceleme işini yarıda kestim ve gözlerimi ona diktim.
"Sen neye bakıyorsun?" Diye sormasına karşılık cevap vericekken Melis benden önce davranıp yayvan ve piç bir şekilde cevap verdi.
"Yekta'ya." Bu verdiği cevapla ben bile şaşırmıştım ki onların yüz ifadesini siz düşünün. Serenay şaşırma evresini geçirmiş olacakki konuşmaya başladı. Pardon tıslamaya.
"Sen. Yekta'ya mı bakıyorsun. Öyle mi?" Bunu emin olmak istercesine sormuştu. Melis tekrardan araya girip.
"Ne o bakamaz mı? Tapulu malın mı?" Bu sefer ikiside ciddileşmişti. Hadi ama kavga benim yüzümden çıkıyor ama benim yerime Melis kavgaya giriyor. Serenay'da Melis'te aynı anda ayaklanıp birbirlerine yaklaşmaya başladılar okuldakiler durup bu tabloyu izlemeye başladılar. Bende ayağa kalkıp Melis'i kolundan tutup durdurmaya çalıştım ama tabikide durmadı. "Bakamaz canım. Yekta'ya bakanın sonu hiç iyi olmaz beni anladın mı?" Bu kızı cidden hiç sevmiyorum.
Melis "Hayır anlamadım, anlatmaya ne dersin!" Diye bağırıp Serenay'a iyice yaklaştı Serenay öyle mi dercesine kafasını salladıktan sonra Melis'in saçına yapıştı ve etraftan sesler yükselmeye başladı. Araya girip ikisini birbirinden ayırdım ama Melis öne elimden kurtulup Serenay'ın gözüne yumruk attı. Kız yere yapışırken ben Melis'i tutmaya çalışıyordum. En sonunda Yeliz ve Sinem Serenay'ı ayağa kaldırıp bize geberticekmiş gibi bakarak yanımızdan ayrıldılar. Melis tam kendine gelmiş gibi duruyorken Ateş'in söylediği sözle sinirden dahada bir kızardı.
"Kedicik sonunda pençelerini çıkardı." Bu söyleyişiyle Melis cidden delirdi ve Ateş'in üstüne yürüdü.
"Kedicik mi? Gerçekten mi? Tekrar söylede bu pençeleri (!) senin üzerinde kullanayım!" Bu kız cazgırlıkta yeni bir boyut açtı orası kesin.
Ateş "O pençelerini üzerimde kullanıcağın günü sabırsızlıkla bekliyorum bebeğim." Bunların hepsini piç bir sırıtışla söylemişti ve Melis bunların üstüne sinirle inleyip saçlarını çekiştirdi.
Ateş "Bu kadar sabırsız olma bebeğim, istediğin zaman ben buradayım." Piçlik yapmak onun habisi olmuştu resmen. Yekta'nın gülmesi zor tuttuğunu farkettiğimde araya girmeye karar verdim benim araya girmemle Melis söyleyeceğini söyleyemeden susmak zorunda kalmıştı.
"Çok mu komik Yekta."
"Evet, arkadaşının sinirden kızarması ayrı bir komik oluyor." Bu sefer gülmesini bastırmaya çalışmadı. "Ona bakıcağına kendine bak gülmemek için bir taraflarını yırtıyorsun. Ayrıca hatırlarsan gözü büyük ihtimalle morarmış olan kız arkadaşın seni bekliyordur onun yanına git istersen." Yayvan bir sırıtışla cevap verdi. "Sanırım haklısın şuan onun yanında olmalıydım. Gözü morda olsa senden bin kat daha güzel." Bana ne onun güzelliğinden neden bilmiyorum beni son dediği cidden sinir etmişti sonuçta bende bir kızım bu şekilde aşağılanmak ister istemez dokunuyor ama yinede o sinirle Melis'i de kolundan tutup oradan uzaklaştırdım. Melis sınıfa girerken nöbetçi öğrenci ona müdürün onu yanına çağırdığına dair bir şeyler söylemesiyle yanından gitti Melis müdürün odasına doğru yöneldi. Tabi bende onun peşinden. Müdürün odasının yanına geldiğimizde bize bakıp sırıtan üç sürtükle karşılaştık. Omzumuza çarpıp yanımızdan geçip gittiler. Melis müdürün odasına kapıyı tıklatıp içeri girdi. Bende dışarıda beklemeye başladım. İçeride ne konuşuyorlar bilmiyorum ama deli gibi merak ediyorum. Birkaç dakika sonra Melis içeriden çıktı yüzünde hem sinirli hemde üzgün bir ifade vardı. Daha fazla dayanamayıp sordum.
"Müdür ne dedi?" Bana şöyle bir bakıp iç çekti ve konuşmaya başladı.
"Okulda kavga çıkardığımdan dolayı uzaklaştırma aldım ayrıca tekrar böyle bir şey yaparsam bursum iptal edilirmiş!" Bağırmıyordu ama her an birinin üstüne atlayabilir. "Hepsi burslu olduğum için beni bu kadar kolay okuldan uzaklaştırıyorlar." Ne desem boştu zaten o da bir cevap bekler gibi görünmüyordu.
"Ben sınıfa gidip çantamı alıcam eve gidicem zaten sonrada kafeye geçerim." "Tamam canım." Diyip birbirimizden ayrıldık. Sınıfa gidip sırama oturdum ve dersin başlamasını beklemeye başladım. Bugün cidden çok yorulmuştum. Kafam zaten düşünceler olaylar yüzünde aşırı derecede yorgunken birde uyusuz kaldığım için uykum vardı. Nöbetçi öğrenci gelip öğretmenin olmadığını söylediğinde nasıl sevindim anlatamam iki ders gitmişti zaten son saatler olduğu için bende çantamı aldım ve sınıftan çıktım. Merdivenlerden aşağıya inip bahçeye çıktım ve yürümeye devam ettim. Çıkış kapısının yanında Yekta'nın olduğunu görünce bir an gidip gitmemek arasında kalsamda ilerlemeye devam ettim. Onu gördükçe kaşlarım çatıldı, yüzüm daha sert bir hal aldı. Yanından geçtiğim sırada.
"Bu ne sinir ufaklık nereye gidiyorsun?" Hâlâ ta yüzünde o gülümseme vardı ve bu benim sinirimi bozuyordu.
"Sana ne nereye gidiyorsam gidiyorum." "Sakin ol, sadece nereye gittiğini sordum. Arkadaşın nerede senin?" Bunuda Ateş sordurmuyorsa bende Yağmur değilim.
"Onun nerede olduğunu ya da dur nerede olmayacağını kız arkadaşına sorman daha iyi olur o sana anlatır."
"Ne saçmalıyorsun?"
"Melis okuldan uzaklaştırıldı ve bir daha böyle bir şey olursa bursu iptal olucak."
"O burslu mu?" Kafamı olumlu anlamda salladım biraz düşünür gibi oldu sanırım diyicek bir şeyler arıyordu.
"Boşversene sanki çokta umrunda." Tam önüme döndüm ilerliyicektim ki kolumdan tutup beni kendine döndürdü. Mavi gözlerimi ela gözlerine diktim çok farklı gözüküyorlardı sanki gerçektende öyle olmasını istemezmiş gibi.
"Bak, ben onun adına gerçekten özür dilerim." Onu dikkate almayıp kolumu ondan kurtarıp son bir kez sinirle bakıp yoluma devam ettim. Özürmüş sanki umrunda ama umrunda değilse neden öyle bakıyordu? Hem kavga onun yüzünden çıktı böyle bir şey olmasını istemeseydi onu durdurabilirdi ama yapmadı onun yerime izledi gülüp, eğlendi. Göt herif. Çantamdan kulaklığımı çıkartıp taktım ve bir müzik açıp dinlemeye başladım.
•••
Eve geldiğimde içerideki koku anında kendini belli etti. Annem yine börek yapmıştı. Yukarı çıkıp dolaptan her zamanki kareli gömlek tişört pantolon üçlüsü alıp üstümü değiştirdim ve banyoya gittim elimi yıkayıp aşağıya indim. Annem yine döktürmüştü. Sofra zaten hazır olduğundan masaya oturduk yemeği yemeğe başladık. Ateş'te önce çıkmış olmalıydı. Yemek her zamanki konularla geçmişti, yok bugün ne yaptınız, nasıldı, dersler nasıl, bir problem var mı falan filan. Yemek bitince odama çıkıp mesai saatinin gelmesini bekledim. Beklerkende telefondan gelen mesajlara cevap veriyordum. İş saati geldiğinde yattığım yerden kalktım ve aşağıya indim. Gardıroptan montumu ve çantamı alıp çıktım. Ve kafenin yolunu tuttum.
•••
Kafeye vardığımda hemen içeri girip bizim için ayrılan odaya gittim. Burası bir kafe için cidden çok büyüktü. Odaya girdiğimde dolabıma yönelip eşyalarımı bıraktım ve önlüğü takıp odadan dışarı çıktım. Dışarı çıkınca Melis'in çoktan geldiğini müşterilerle ilgilendiğini gördüm. Ben bana kalan işlerle ilgilenmeye başladım. Kafe gittikçe dahada kalabalıklaşıyordu. Müşteriler birbiri ardına geliyorlardı. Bu iyi bir şeydi ama bir o kadarda yorucu. İçeri girin müşterilere döndüğüm sırada gelenlerin Yekta ve grubu olduğunu gördüm. Tam benim bulunduğum yerin yani tezgahın biraz ilerisindeki masaya oturdular. Elimde başka sipariş olduğu için ben gidemezdin ve Melis'te bunu farkedip sıkkın bir şekilde o tarafa doğru yürüdü.
Melis "Hoşgeldiniz, ne istemişteniz?" Zoraki gülümsemesi daha çok sinirden delirmiş birininki gibi görünüyordu.
Ateş "Bizim cazgır kız sinirini hâlâ üstünden atamamış anlaşılan." Gruptan gülüşme sesleri geldi ama Melis'in o sinirli yüzü yüzünden bunu bastırdılar. "Siparişinizi alayım lütfen." Kendisini biraz daha zorlarsa dişleri kırılabilirdi. Şuan zordan ona katlanıyordu. Neymiş efendim müşteri memnuniyeti - fesatlaşmayın - herşeyden önce gelirmiş. Elimdeki siparişleri götürüp tekrar tezgaha döndüm onlar hâlâ kendi aralarında tartışıyorlardı.
"Ne istediğimi sormuştun öyle değil mi? Pekâla öyleyse bende seni istiyorum." Ateş'in yarım ağız gülüşüne ve söylediklerine karşılık sakin kalmaya çalışıyordu.
Melis "Küçük köpeğin bu istediğini yerine getirebilir neden onun yanına gitmiyorsun?"
"Ne o yoksa beni kovuyor musun? Çok ayıp hiç müşteri kovulur mu? Bunu birde patronuna soralım mı?" Ateş tam etrafına bakınmaya başlamıştı ki Melis'in omzuna kolunu atan Buğra hepimizin dikkatini üzerine toplamayı başardı.
Buğra "Bir sorun mu var?" "Yok canım ne sorunu olucak sadece siparişleri alıyordum." Dedi. Ateş'te Buğra'ya ölümcül bakışlar atmakla meşguldu. Bu sırada telefonuma gelen mesajla sesiyle olaydan koptum.
Gönderen: -A-
"Hâlâ kararını vermemiş gibi görünüyorsun. İstersen sana kararını vermende yardımcı olayım." Buda neydi şimdi? Neyi kastediyordu, ne yapıcaktı? Ben ilk şoku atlatamadan ikinci bir şok daha geldi. İçeriye birkaç el ateş edilmeye başlandı. Camlar parçalandı etrafa saçıldı herkes koşuşturup, çığlık atıp, saklanmaya çalışıyordu. Bende tezgahın arkasında saklanmış bir vaziyette olanların bitmesini bekliyordum. Kafe darma duman olmuştu. Herkes bulduğu ilk yere saklanma peşindeydi. Buğra Melis'i kolları arasına almış yerde boylu boyunca yatıyorlardı. Yekta ve grubu kaşları çatık bir biçimde ortalığın sakinleşmesini bekliyordu. Silah sesleri kesilince derin bir nefes aldım ve ayağa kalkmaya yeltendim
"Sakın yerinden kıpırdama ufaklık telefonunu çıkar ve polisi ara hemen." Yekta'nın sesiyle olduğum yere geri sindim ve dediğini yapmak üzere telefonumu cebimden çıkardım. Ben polise haber verirken Yekta gruba emir vermiş ve aceleyle kafeden çıkmışlardı. Polise adresi verip telefonu cebime koyacaktım ki telefonumun zil sesiyle kaşlarımı çattım. Ekrana nefesimi tutup baktım. Arayan -A- piçiydi. Cevap vermekle vermemek arasında kalsamda tekrar çevremdekileri tehlikeye atamazdım bu nedenle telefonu açıp kulağıma götürdüm. İnceltilmiş bir ses tonuyla karşılaşınca yüzümü buruşturdum.
"Seçim zamanı ufaklık ya hemen şimdi Yektaları takip edip rapor verirsin ya da şuan kafede bulunanların ölüm fermanlarını imzalarsın. Karar senin..."

Saklandığın Yerden ÇıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin