Bir lise hayal edelim beraber

342 64 197
                                    

"En üst kattan atladı umutlarım."
-Kendimden Hallice

***

Ben bir güneştim, ruhum apaydınlıktı. Mutluydum, her gün daha da parlamamı sağlayan güzel kalpli insanlar vardı çevremde. Gökyüzüne çıkıp kendi dünyamı aydınlattığımda benimle beraber aydınlattığım insanlar olurdu. Kimisine ise rahatsızlık verir, üzerlerine gölge düşürüp karanlıkta kalmalarına sebep olurdum çünkü ben de hata yapabilirdim. Hatalarımda da doğrularımda da parıl parıl parlayacak kadar güçlü olmama rağmen yapayalnız bir aya tutulmuştum işte. Her şeyi aydınlatacak kadar güçlü olan ben, karanlığın ortasında kendi ışığından dahi vazgeçen aydan ayıramıyordum ışınlarımı. Kitabımla yüzlerce kişiye ulaşıp onları parlatsam da parlamamakta ısrar eden ayıma yolluyordum tüm parlaklığımı. O parlamaya devam etsin, gecenin karanlığına gömülmesin diye dünyadan vazgeçeceğimi biliyordum. Sadece onun yüreği aydınlansın diye kendimi karanlığa boğmaya dahi razıydım.

Gidiyordum bilmediğim yerlere. Adımlarımı ilerletsem de geriye gidiyordu kalbim, korkuyordu onun yalnız hissetmesinden. Sanki mınatıstı onun kalbi, benim demir kalbimi çekiyor, kalbim illa onun kalbine gitmek istiyordu lakin inatla ayaklarım gitmiyordu onun yanına. Beni hatırladığını itiraf ettiği cümlesiyle titredi ellerim, kalbimle beraber lakin bu sarsıntıda düşünme yetimi kaybettim ben. Bir adam vardı; yüreği yaralı, gözleri acıyla bakan. Ve o adamdı benim adımlarımı karıştırıp kalbimin atışının seyrini değiştiren. Onun acısını gören gözlerim kör olmak istedi, onun ellerini tutamayan ellerim, "Geçti." diyemeyen dudaklarım... Hepsi cayır cayır yandı da kül oldu, öylesine acıtıyordu onun acısı bedenimi.

O gün düşündüğüm her düşünceye rağmen şimdi kendi evimdeydim ve üç gündür görmeye gitmemiştim onu. Öyleydi ki gözlerimin içine yalnız kalmak ister gibi bakmıştı veya ben böyle anlamak istemiştim. Beni hatırlamasına rağmen hatırlamıyormuş gibi davranması mıydı yoksa benim onu özlediğim gibi beni özlememesi miydi zoruma giden, bilmiyordum. Lakin her şeyden önce en çok zoruma giden onun gözlerindeki yaştı ve ellerimle silsem de gözlerini, yüreğindeki yaşlara dokunamayacak olmak yok etmişti ruhumu.

"Yani seni hatırlıyormuş öyle mi?"

Kafamı yavaşça sallayıp gözlerimden bir damla yaş düşerken biramı yudumladım. Üç gündür içmekten başka bir şey yapmamıştım. İçkinin bir boku değiştirdiği yoktu, sadece dudaklarım onun adını sayıklamaktan başka bir iş yapsın istemiştim.

"Madem hatırlıyor ne bokuma kitabının kapağını yırttı? Üç yıl önce sadece birkaç dakika seni gören biri seni bulduğu için sevinip kitap armağan ediyor! İnsan değilmiş, ağlama artık Jin."

Jungkook'un beni teselli etmeye çalışmasına gülümsemek istedim lakin yapamadım. Bir gün içinde öyle şeyler yaşamıştı ki çilek kokulu sevgilim, her gününün böyle geçtiğini hayal etmek dahi mahvetti beni.

"Ruhsatsız silah satan bir arkadaşım var. Onu arayayım ister misin Jungkook? Ağzına silah sıkmadan susmayacaksın galiba."

Jungkook, Yoongi'nin söylediği şeye yüzünü buruşturup dil çıkardığında biraz da olsa iyi hissettiğimi düşündüm. Bu ikili öyle bir ikiliydi ki, her zaman atışsalar da birbirlerini en çok koruyan kişilerdi. Onların yanımda olması yüreğimi serinletiyordu ve daha da parladığımı hissediyordum, Taehyung'un yalnızlığının aksine...

"Kitabımın kapağı umurumda değil." dedim sessizce, sonra biramdan bir yudum daha aldım fakat gözlerimden yaşlar düşmesine engel olamadım. "O kadar yalnız ki... Yalnızlığa o kadar alışmış ki... B-Ben ne zaman ona sarılsam itiyor beni çünkü ona yaşatılan da bu, ona ne yapılıyorsa bana da onu yapıyor." Dedikten sonra dudaklarımı birbirine bastırdım bir süre, o gece aklımdan gitmiyordu. Son cümleyi i kadar kısık sesle söyledim ki, fısıldamamı ben dahi duymadım. "Koşulsuz şartsız sevdiği babasının onu istememesi gibi, onu koşulsuz şartsız seven beni istemiyor."

SON MEKTUP -TAEJIN-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin