Korkular Ve Kaderler

57 12 71
                                    

Medya çok güzel dinlemeden geçmeyin derim. Biraz da bölümle uyumlu.

Aras

Bulut'a katil olduğumu söyleyişimden sonra yaklaşık bir hafta geçmişti. Beni aramamış ve mesaj da atmamıştı. Gerçi ne bekliyordum ben de bilmiyordum. Yine de içimde ilk defa gerçek bir umut vardı ve sönmüyordu.

-Hala anlayamıyorum. Neden şak diye söyledin, diye sordu Can.

Bu soruyla düşüncelerimden sıyrıldım ve Can'a baktım. Kocaman adamdı ama içince uzun kahveringi saçlarıyla küçük bir çocuğa dönüşüyordu sanki.

-Söylemek istedim çünkü ona çok değer veriyorum.

Duyduğu cümleyle Can'da bana baktı. Mal mal bakıyordu gerçek anlamda. Bir süre daha bakışınca söylemek istediği bir şeyler olduğunu anladım.

-Çıkar ağzındaki baklayı, ne düşünüyorsun?

-Aslında çok şey, dedi Can ve devam etti.

-İlk kez aptalca davranıyorsun, öncelikle bunu söylemeliyim. Gidip bizi polise şikayet edebilirdi. Gerçi yaklaşık bir hafta oldu belli ki söylemeyecek. Gerçi söylese de polislere kanıt bırakacak göz yok bende.

Bir süre durakladı ve önündeki viskiden bir yudum aldı.

-Bir de ilk kez seviyorsun ve cidden salak gibi davranıyorsun. Beni daha dün uyarıyordun önüme gelenle yatmayayım diye.

İkimizde derin bir iç çektik.

-Diyelim ki her şeyi kabul etti ve yanına geldi. Onu nasıl koruyacaksın? Yedi yirmi dört onu yanında tutamazsın.

Bir süre boyunca önümüzdeki masaya gözlerimi diktim ve Can'ın dediklerini hazmetmeye çalıştım. Haklı olması beni deli ediyordu çünkü biz işimizi yaparken kaybedecek hiçbir şeyimiz olmazdı. Eğer Bulut bana gelirse kaybolabilme ihtimali olan çok değer verdiğim biri olmuş olacaktı. İyi de Bulut bana gelir miydi ki?

-Bence Bulut benden uzaklaşacak, dedim soğukkanlılıkla.

-Nasıl bu kadar emin olabilirsin?

-Emin değilim. Sadece mantıklı olan şey bu, dediğimde gülümsedi.

-Eğer o da sana değer veriyorsa bence pek de mantığını umursamaz. Umursamadıkça da zarar görür.

-Ne yapmamı istiyorsun o zaman lan, diye bağırdım bir anda.

Anlayamıyordum. Sanki ben...

Can'ın suratına baktığımda kaşlarının sertçe çatılmış olduğunu gördüm.

-Ne yaparsan yap! Aptal gibi davranıyorsun. Kendine çok güvenen Aras yok karşımda. Korurum, diyemiyorsun. Ne olursa olsun hallederim, diyemiyorsun. Gidiyorum ben. Cidden uğraşamam.

Can'ın cümleleri ağzından çıktıkça bir şeyler çok ağırıma gitmişti. Neydi ağrıma giden?

Can hızlı bir şekilde önündeki bardağı tepesine dikti. Ayağa kalktı. Bardan çıkıp gitmeden önce son bir şey söyledi.

-Sadece kendin olmaya geri döndüğünde tekrar konuşalım. Sen daha önce hiç korkak olmadın.

Can bu sözleri söyleyip gittikten sonra, bir süre kaşlarım çatık bir biçimde öylece kaldım.

Anlıyordum sanırım. Ben korkuyordum. Hem de hayatım boyunca hiç olmadığım kadar. Neyden korkuyordum peki? Bulut'un zarar görme ihtimalinden mi yoksa ilk kez birini seviyor olmaktan mı?

Belki de ikisi birden...

Can

Aras'a yüklenmemle kalbimdeki acılar gün yüzüne çıkmıştı sanki. Gizlediğim tüm o yükler...

Kalbimdeki yaralar beni boğarken ciğerlerim içime çektiğim sigara dumanıyla tutuşuyordu. Ellerim tir tir titrerken nasıl bu noktaya geldiğimi sorguluyordum. Kim yüzünden? Neden?

Eğer başka bir yol seçseydim şuan nerede olurdum? Mesela sokaklarda hap satmak yerine adam gibi liseye gitseydim ya da öfkemi kontrol edip ilk cinayetimi işlemeseydim...

Sigaramı son defa ciğerlerime çektim ve köprüden aşağıya attım. Bir süre köprüden aşağıya bakarak suya karışan sigarayı bulmaya çalıştım.

Aval aval bakarken bir anda küçükken annemin kulağıma fısıldadığı kelimeleri duydum.

"En büyük hayalim doktor olup insanlara can olman, Can oğlum benim."

İrkilerek doğruldum. Avuçlarımı açtım. Ellerime baktım. Annemin güzel hayali mahvolalı çok olmuştu. Bir sürü insan benim ellerimde can vermişti. Ruhunu teslim etmiş hatta parçalara ayrılmıştı.

Kalbimi kontrol ettim. Alışık olduğum acı yerindeydi ve içimde her şeye rağmen hiçbir pişmanlık yoktu. Tekrar geçmişe dönme şansım olsa tekrar aynı yolu seçer, tekrar annemi öldürür, tekrar Aras'la tanışır ve tekrar bu noktaya gelirdim.

Evet, annemi öldürdüm. O güzel kadını... Bir anlık öfke ve acıyla.. Onu sevmeme rağmen... Ya da sevdiğimi sanarken...

Ellerime bulaşan ilk kan kendi anneme aitti. Eğer bana yalan söylemeseydi, eğer o gün o adamı eve getirmeseydi, verdiği sözde dursaydı...

Eğerler ve keşkeler asla tükenmezdi zaten. Sanki geçmişe tekrar dönecekmiş gibi öylece bu iki kelimeyi tekrarlayıp duruyordu insanlar.

Yüreğim ne kadar bu kelimeleri kullanırsa kullansın, geçmişe dönmek istemezdim. Bir şeyi düzeltmek cidden yaşadığım anı harika yapar mıydı? Hem başka bilinmedik boklar çıkardı, hem de ne gerek vardı? 

Garip gelecek belki ama şuan hayatımdan oldukça memnundum. Etrafımdakilerle mutluydum.

Fakat her türlü rahatlığıma rağmen tek bir şey eksikti. Ölümün sıcak kucağı...

Vaktimin yaklaştığına emin gibiydim. Neredeyse 30 yaşımdaydım. Artık oyun bitiyordu. Benim oyunum. Bu eğlenceli, tramva dolu oyunum... Demir'in karşıma çıkmasıyla hissetmiştim. Herifin beni öldürmesine yetecek bir sürü sebebi ve hırsı vardı. Tabi ki tamamen emin olamazdım ama bir his...

Taze bir bahar rüzgarı gibi rahatlatan güzel bir his.

Parçalardan Bütüne (b×b)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin