Başladığınız tarihi buraya bırakabilirsiniz✍
♡☆♡
"Siyah inci, ona taktığım lakap buydu. Tek Sebebi gözleriydi. Gözleri kapkaranlıktı, insanı içine çekecek cinsten dipsiz bir kuyu gibi. Hep onu izliyordum okulda. Dün Onu sigara içerken gördüm. Çok düşünceli, çok dalgın bir hali vardı. Sebebini soramadım. Çünkü o beni tanımıyor, adımı dâhi bilmiyor. Canım yanıyor, çok yanıyor. Her Bakışımda onu ince ince kalbime işlerken, onun bakışları bir kez olsun bana değmiyor.."
"Ezra"
Hemen yanı başımdan gelen sesle yerimden sıçrayarak defterimin kapağını kapatırken telaşlı hallerimi anında farkeden sıra arkadaşım şaşırmış gibu kaşlarını kaldırarak titreyen ellerimin arasında tuttuğum deftere baktı.
Yutkunarak defteri ellerimin arasında sıkmaya devam ederken gizleme isteğimi köreltmeye çalıştım ve dikkatini başka bir yöne çekmek adına boğazımı temizleyerek "Bir şey mi oldu?" dedim.
Bilge, sıra arkadaşım. Çok samimi değildik, daha doğrusu ben kimseyle samimi değildim. Ama Babalarımızın yakın olması sebebiyle mi yoksa beni sevdiğinden mi bilmiyorum devamlı benimle ilgilenir ve sohbet etmeye çalışırdı. Anladığım kadarıyla okulda çok yakın olduğu biri yoktu ve benimle vakit geçirmek istiyordu.
Bu okula, bu Şehire ve bu Şehirin insanlarına yabancıydım. Babamın iş ortaklığı nedeniyle gelmiştik bu Kocaman şehire, İstanbula.
"Ders Beden Eğitimi. Herkes bahçede. Biz de gidelim mi?"
Bakışlarımı az önce dikkat etmediğim kıyafetleri üzerinde kısaca gezdirirken okul forması yerine pembe çizgili bir tayt ve üzerine siyah dar bir sporcu atleti giydiğini farketmiştim.
Üzerimi değistirme gereği duymadığım için Elimde sıkı sıkıya tuttuğum defterimi çantama koyup ayağa kalktım ve onunla beraber oldukça büyük olan bahçeye indim.
Herkes üzerini değiştirmiş bir şekilde bahçede bir şeylerle oyalanırken hemen yanımda duran Bilgede koşar adımlarla onlara doğru yaklaşıp ısınan sınıf arkadaşlarımızın aralarına karıştı.
Hızlı hızlı koşan sınıf arkadaşlarımı buruk gözlerle izlerken Beden öğretmenim Serdar Hocanın bana seslenmesiyle gözlerimi onlardan çekip yavaş adımlarla bankta oturan öğretmenimin yanına yaklaştım.
"Ezra canım istersen sınıfa çıkabilirsin, yoklamayı aldım."
Art niyet belirtmeyen Gülümsemesiyle sınıfa gitmemi rica ederken gözlerimi Bahçede kısaca gezdirip gülümseyerek "Bahçede otursam çok daha iyi." dedim.
Başıyla beni onaylarken ortaya çok fazla yaklaşmadan kenardan yürüyerek Banklardan birine oturup ellerimi kucağıma bıraktım ve bakışlarımı rahat rahat koşan, zıplayan arkadaşlarımda gezdirdim.
Ben hızlı koşamazdım.
Ben âni harektler yapamazdım.
Astım hastasıydım. Çocukluktan kalma bir durumdu ve bir çözümü yoktu. Her an bir şey olur diye yanımda zorla taşıdığım bir ilaç vardı işte. Onunda bir işe yaradığı yoktu. Koşmak nasıl bir duyguydu merak ediyordum. Hayatımda 10 saniyeden fazla koşmamıştım.
Çocukluk, toz toprak içinde rahat rahat oynamak mı? Öyleyse yaşayamadım.
Gençlik arkadaşlarınla güle oynaya eğlenmek, yeri gelince okuldan kaçıp günün sonunda bir şey olmamış gibi eve dönmek mi? Öyleyse yaşayamadım.
Henüz 17 yaşındaydım, 17. Bizim gibilere Genç diyorlardı değil mi? Peki ben neden Genç gibi hissetmiyordum? Hissedemiyordum.
Gözlerim dolarken içimi yakıp kavuran acıyla yutkunmaya çalıştım. Boğazıma saplanan hayali bıçak darbeleri canımı yakarken gözlerimi olmak istedikleri yere çevirdim, ona.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lütfen Beni Sev!
Lãng mạn"Ezra.." adım dudaklarının arasından belkide ilk defa çıkarken heyecanlanmama engel olamamıştım. Heyecanla ağzından çıkacak olan cümleleri beklerken dudaklarını tekrar araladı. "Seni bir kez uyardım, ve bu seni son uyarışım; Uzak dur benden." Tuzla...