"Ben aptal değilim Poyraz. Aramızda ki çekimin de farkındayım. Ama bir şeyler eksik anlıyor musun? Bir şeyler yanlış gidiyor. Ben seni anlayamıyorum. Tuhafsın. Bana net bir şekilde yaklaşmıyorsun ve sen böyle yapınca ben arafta kalıyorum."
Sağ eliy...
"Aç mısın diye sormuştum." dediğinde oturduğu banktan kalkıyordu. Başımı iki yana sallayıp cık sesi çıkardım. Elini bana uzattığında tereddüt etmeden kavradım elini.
"Gel. Alalım pamuk şeker." pamuk şekeri söylerken vurguladı, yüzünde ki gülümsemeyi de saklama ihtiyacı duymadı. Gözlerimi devirip pamuk şekerciye doğru adımladım. Sonradan fark etmiştim ki hala el eleydik!
Allah'ım sen aklıma mukkayet ol, daha bana çok lazım..
Elimi elinden çabucak çekip adımlamaya devam ettim. Hatta kıpkırmızı olan sıfatımı saklamak için kaçtım, desem daha doğru olurdu!
"İki tane pamuk şeker." deyip parayı uzattım. Pamuk şekerleri alıp tekrar yanına adımlayıp birini ona uzattım sıcak bir gülümsemeyle.
O ise sadece yüzüme baktı.
"Bunu mu yiyeceğim? Yapış yapış." yüzünü buruşturup arkasını dönüp yürümeye başladı. Arkasından bakakaldım. Soğuk nevale! Sibirya soğuğu! Gıcık! diye bağırmak istesemde yapmadım ve yuttum laflarımı.
Hızlı adımlarla ona yetişmeye çalışıyordum ama ne mümkün! Onun bir adımı benim üç adımımdı.
"Biraz yavaş yürüsen ne olur sanki! Canımı çıkarmak için ant falan mı içtin!" söylene söylene peşinden ilerleyip bileğinden yakaladım.
Yanaklarımın al al olduğuna yemin edebilirdim şuan!
"Hep sen mi sürükleyeceksin beni. Biraz da sen nasiplen yiğidim." deyip çimlere yürüdüm ve bir ağaç kenarına oturdum. O da yanımda yerini aldı.
"Az önce ne dedin sen? Yiğidim mi dedin?" sinir bozucu, insanı deli eden o sırıtışını takındı yüzüne.
"Hiç öyle bir şey falan demedim. Gaipten sesler duyuyorsan demek sana öyle gelmiştir. Deliriyor musun yoksa!" kendime hayrandım. Kendi kendimin idolüydüm bir kere. Hem potların alasını kırıp hemde üste çıkıyordum.
Şaşkınlıkla bana bakıyordu.
"Konuşup durma da ye şundan." deyip açmış olduğum pamuk şekerden bir parça koparıp ağzına tıktım.