Tünelde çığlık çığlığa koşan ekip birbirine bağlanan yollar ve koridorlar arasında kaybolmuştu. Hepsi korkuyla arkadan gelen seslerden ve varlıklardan kaçarken neredeyse bütün odalara bakmışlardı. Hepsi ne yapacağını bilemez halde koşarak kaçarak bir yer arıyordu. Büyük bir gürültü ve sarsıntı duydular. İleride duvar çökmüş dışarısı görünüyordu. Hepsi telaşla oraya koştu. Ve nihayet çıkmışlardı. Hepsi oradan üzgün bir halde kaçıp otele geldiler. Hepsi geceyi uykusuz ve üzgün geçirdi. Sonraki gün herkes uyudu ve yola çıkmak için hazırlandılar. Sonraki durak Romanya idi. Herkes dinlenmişti. Ama kaybettikleri insanlar için üzüntü duyuyorlardı. Herkes uçağa bindi ve nihayet uçak havalanmıştı. Herkes uçakta sohbet ederken birden uçak sallanmaya başladı. Herkes bunun türbülans olduğunu düşünüyordu ama pilotların kemerlerinizi takın uyarısı ile herkes korkmaya başlamıştı. Birden büyük bir sarsıntı ile herkes çığlık atmıştı. Pencereden baktıklarında büyük siyah bir bulutun içinde olduklarını gördüler. Bu bir fırtına bulutu değildi. Havaalanına yaklaşmışlardı. Sol tarafta ani bir sarsıntı ve ses duyuldu. Baktıklarında motorun yanmaya başladığını gördüler. Tüm yolcular korkudan Çığlık atıyor ve ne yapacaklarını bilmez bir şekilde bağırıyorlardı. Uçak tüm zorluklara rağmen inmeyi başarmıştı. Herkes rahat bir nefes alıp pilotları tebrik etmişti. Nihayet otele gelen ekip rahat bir nefes alarak odalara yerleştiler. Sonraki gün sabahında herkes kahvaltısını yapıp şatoları gezmek için otelden ayrıldılar. İkinci durakları olan Bran şatosu' na geldiklerinde girişte uyarılar gördüler. Akşam 6 dan sonra burada durmak yasaktı. Herkes içeri girdi. İlk olarak onları çok güzel ağaçlarla dolu bir yeşil alan karşıladı. Kiraz , şeftali, vişne ve elma ağaçları her yeri kaplamıştı ve çok hoş bir görüntü oluşturmuştu. Herkes ikinci bölüme geçince korkmaya başlamışlardı... Güzelliklere kapılan ve önden giden daisy ikinci bölüme geçince çığlık attı. Herkes bir şey oldu sanıp yanına koştular. Buradaki ağaçlarda yaprak dâhi yoktu. Hepsinin üstünde kan izleri ve bebek kafaları vardı. Bebek kafalarının içinde pıhtılaşmış kan ve kesilen gözlerinin yerinden hâlâ yeni olduğu anlaşılan kanlar damlıyordu.
Herkes ürperti ile bunun bir karşılama dekorasyonu olduğunu düşünerek kendilerini rahatlatmaya çalışıyordu. Kapıdan içeri girdiler ve girer girmez duvardaki büyük bir resim gözlerine çarptı. Resimde bir kadın bir çocuk çocuğun elinde oyuncak bebek vardı. Oyuncak bebeğin gözlerinden kan akıyordu ve çocuğun ellerinin her yeri kandı. Soldan çıkan merdivene yönelen ekip merdivenleri çıkarken etraftaki tabloları görünce iyice korkmaya başlamıştı. Tüm tablolarda oyuncak bebekler , kan izleri ve küçük çocukların kesilen ellerinden akan kanla dolan tabaklar vardı. Herkes korkuyla ikinci kata çıktı ve uzun bir koridor gördüler. Hepsi korkarak koridorda yürümeye başladı. Başlarda her şey normaldi. Ekip ilk önlerine çıkan odaya girdiler burası eski bir yatak odası idi restore edilmiş ve çok hoş duruyordu. Sonra birkaç oda daha gezdiler ve zemin kata inip oradaki koridora girdiler. Bu koridorda duvarlarda kan izleri ve bir şey tarafından tutulup çekilmiş gibi yırtılmış duvar kağıtları vardı. Korkuyla önlerine çıkan ilk odaya giren ekip gördükleri karşısında donup kaldılar. Bir işkence masasında bir ceset vardı. Sağ eli bileğinden kesilmişti, sol elinin parmakları kesilmişti. Herkes yere damlayan kanları görüp donup kaldılar. Bir anda kapı büyük bir gürültü ile kapandı. Herkes korkmuştu. Anlık refleksle hepsi kapıya döndü. Kapı
Açılmıyordu. Koridorda duvarlarda yankılanan bir sesle birisi yürüyordu. Bulundukları odadaki ışıklar bu sesin artması ile yanıp sönmeye başladı. Herkes korku ile bekliyordu. Ses gittikçe yaklaştı ve birden ışıklar kapandı. O sesi çıkaran şey birden kapıya vurmaya başladı. Kapı açılmıyordu ama birden büyük bir gürültü ile kapı paramparça oldu. O sırada en önde olan Michael ' ı bir şey karanlığa doğru çekti. Herkes karanlıkta olduğu için neler olduğunu anlamamıştı. Çığlıkla kendine gelen ekip Michael' i tutmaya çalıştı ama çığlıklar arasında ortadan kaybolmuştu. Herkes onu aramaya çıktı. Duvarlarda kan izleri ve kesilen parmaklar, eller duruyordu. Çürüyen parmaklar ve eller çok kötü bir koku yayıyordu. Herkes karanlıkta Michael'i ararken el fenerini çıkaran Daniel biraz da olsa aydınlatma sağlamıştı. Michael' in çığlığını duydular ve oraya doğru koştular. O sırada Michael ' in kopan parmaklarını ve kesilen elinden fışkıran kanı gördüler. Michael acı içinde çığlık atarak kaçmayı başardı. Hepsi çıkışa koşarken Michael'in ayağı takıldı ve düştü. Düşerken yerde olan demir Michael'in kafasına geçti. Herkes korkudan donup kaldı. Michael son kez acı bir çığlık attı ve öldü. Beyninden fışkıran kan her yeri kırmızıya boyamıştı bile. Herkes bir anda gelen ayak sesi ve yanıp sönen ışıklarla kendine geldi ve kaçmaya başladılar. Nihayet çıkış kapısına varmışlardı ama kapı aniden kapandı açılmıyordu. Herkes ikinci kata çıkıp pencereden atlamayı düşündü. Bir tane demir koruması olmayan pencere görmüşlerdi. İkinci kata çıktılar ve odaya girmek için kapıya uzanmışlardı ki kapı sanki kilitlenmiş gibiydi açılmıyordu. Ses gittikçe artıyordu ve yaklaşıyordu. Kapı açılacak mıydı yoksa bu şato onların sonu mu olacaktı?..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARANOİKLER
Mistério / SuspenseBir fotoğraf ve onu çeken fotoğrafçının başına gelenler ...