"Sonsuz aşk"
Sevmek nedir?
Bunu bir çok insana sorsak,eminim ki binbir türlü cevap alırız. Herkes,aşkı bambaşka şeylere benzetir. Oysa ki kolay bir duyguydu, tek eksiğimiz o duyguyu yaşayamamaktı.
Bilirsiniz ya,şıpsevdi insanlar olur. Her gördüğü kişiye düşer,aşık olduğunu iddia eder. Ancak aşk öyle bir şey değildir. Tabi bunu herkes biliyordur.
Yaşamayan bir insan bile bunu size söyleyebilir.
Aşk,herkesin yaşamayacağı kadar yüceydi. Korkaklar için ise cehennem azabı.
Size bunu anlatmak istiyordum, hangi kelimeyi söylesem de en iyi size hissettirebilsem? Acı veriyordu,kalbim sıkışıyordu sanki.
Kalbimi çevreleyen zehirli sarmaşıkları var gibiydi,ben kalbimi boşa hızlı artırdıkça onun için,o sarmaşık sıkıyordu kalbimi. Eziyordu,asla acımıyordu.
Aşk,beraberinde tüm duyguyu getiren bir özlemdi. Hüzüntüyü yaşarsınız ancak o sadece mutsuzluk olarak adlandırılır. Ancak aşk öyle değildi. Her an üzülürdünüz,aklınıza gelirse endişelenirdiniz. Ona bir şey olduysa korkardınız. O sevindiyse mutlu olursunuz. Yani her türlü sonuç ona bağlanır çünkü aşkta seni ona bağlamıştır.
Merak ediyordum da acaba biz, hayatımızda ki esas oğlanı ne zaman bulacaktık? Şu an öyle bulmaya ihtiyacım vardı ki,kim olduğu dahi önemli değildi. Yeter ki beni olduğum bu bok çukurundan kurtarmalıydı.
Batıyordum gittikçe ve en önemlisi de batmaktan memmundum. Beraberim de belki de mutsuzluğumla, negatifliğimle başkalarını da çekiyordum ama...bu mutlu ediyordu çünkü bağlanmıştım. Kalbimin ipi ona kördüğüm atmıştı.
Ben ona bağlandıkça,o her kördüğümü kesiyordu.
Bir fare düşünün mesela. Bu aşka gösterilecek en kötü örnek bile olabilirdi ama güzeldi anlayana. Fare, denek. Peynir ise onun en sevdiği yiyecek. Ben bu hikayede fare olandım. Beni sevmiyorlardı, çünkü ben fareydim. Pistim onlara göre.
Peynir koydular tuzağın arkasına. Ona ulaşmak için kapana yakalanmam gerekiyordu. Yani ölmem.
Cezbedici geldi fareye çünkü hayatı olan peyniri, hayatından çok seviyordu.
Sonra ne yaptı peki?
Peynire ulaşacağını sandı ancak öyle olmadı. Kapana yakalandığı an öldü.
Bende öldüm işte, onun cezbedici ışığına kandım. Öldüm.
Kalbimin tüm odacıklarını kapattılar sanki, sadece o girebildi içeri. İyi ki de girmişti fakat yaralanmıştım. Canım çok yanmıştı.
Dilim tutuldu onun güzelliğinde, kalbim ilk defa atarmışcasına atmaya başladı. Durduramadım...
Daha doğrusu durdurmak istemedim diyelim.
Koca bir savaş vardı ele avuca sığan kalbimde, kazanan yoktu. Kaybeden yoktu. Bunun mağduru vardı sadece. Kalbine söz geçiremeyen biri vardı sadece. Aptal biri vardı sadece. Küçüçük olayları umuda bağlayan bir salak vardı sadece.
Ve o salak bendim.
Bunu kabullenmem ise ayrı bir ironiydi, hataydı. Hayatımda yaptığım en büyük hatamdı;ondan hoşlanmak.
"Neler düşünüyorsun?"
Arabaya binen Jackson'un bana sorduğu soru ile ona döndüm. Şu an neler düşündüğüm önemli değildi, önemli olan oydu.
"Artık anlatacak mısın?"
"Sadece bana bir süre ver, anlatacağım."
Baş sallamak ile yetindim. Zaten ne diyebilirdim ki? Onu sıkboğaz etmek istemiyordum.
"Jackson, seni tam burada öpsem benden etkilenir miydin?"
Amacım sadece bir erkek gözü olarak bana bakmasıydı. Ben güzel miydim? Gay birisini etkileyebilecek kadar güzel değildim,biliyorum ama kendimi avutacak bir neden arıyordum işte.
Boğazına bir şey kaçmışçasına öksürmeye başladı. Benden böyle bir soru beklemediği aşikardı.
"O da nereden çıktı?"
"Beni en yakın arkadaşın olarak değil de herhangi biri olarak gör. Erkek olarak benden etkilenir miydin?"
Usulca kaşları çatıldı ve sertçe bana baktı. Kızdığını hissedebiliyordum. Tamam,saçma bir soru soruyordum biliyorum fakat bir başkasının gözüyle kendime bakmak istiyordum.
"Sen güzelsin Alisa. Bana şu saçma şeyleri tekrarlatıp durma! Sana bunları düşündüren kişi utansın."
"Bunlar soruma cevap değil."
Arabanın dikiz aynasından gözlerimin içine baktı.
"Etkilenirdim Alisa, etkilenmeyecek biri değilsin."
...
"Kendimi çok kötü hissediyorum, hatta kusacak gi-
Jackson'un zoruyla, Hoseok'a gelmiştik. Ve Hye Su, yani Hoseok'un değerli karısı şu an kusuyordu. Tam da benim üzerime...
Midem altüst oldu. Kusmuk kokusu beni zaten bitiriyordu ve üstüne üstlük o benim üzerime kusmuştu.
Kendimi çamaşır suyuyla yıkamak istiyordum.
Burnumu tutarak lavoboya koştum. Lanet bir günüm güzel geçmiyordu ki!
"Alisa!"
Arkamdan gelen Hoseok,elinde ki kıyafetlerle bana utangaçça bakıyordu. Tabi karısı hamileliğin ilk kusmuğunu adeta benim üzerime hönkürmüştü. Heralde o kadar utanmalıydı!
Hızlıca üzerimde ki kıyafetleri çıkardım. Kokudan her an bir yerlere kusabilirdim.
Kapının kenarı hafif bir aralıkla açıldı ve içeriye doğru kıyafet atıldı. "Lütfen, kusura bakma Alisa."
Ardından ise beni öylece bırakarak eşine gitti tahminimce. Zaten ben kimdim ki? Benim iğrenmem önemli değildi. Her türlü Hye Su haklıydı, ben ölsem yine Hye Su haklı olurdu.
Benim saf sevgimi haketmiyordu Hoseok ama ben o kadar saf değildim. Ne onları ayıracak kadar cani, ne de hala sevmeyi bırakamayacak kadar aşık.
Lanetler gelsin doğduğum güne.
Giyinip çıktığımda hiç biri evde değildi. Hye Su çok önemliydi tabii, bana açıklama yapmayacak kadar önemliydi.
Bitiksin Alisa, öyle olmaya da devam edeceksin.Bu senin kaderinde ki ona olan sonsuz aşkın. Bitiksin...
Bölümü o kadar zor şartlar altında yazdım ki kısa görenler için üzgünüm. Başka bir cihazda hiç alışık olmadığım bir yerde 1 saat boyunca bunu yazmaya çalıştım. Ki normalde o kadar sürmez.
Beni anlayacağınızı düşünüyorum ayrıca kitabımı naif ve slow sarkilarla okursanız güzel olur.
Hatta şöyle yapalım. Bir sonra ki bölümde veyahut bu bölümde dinlediğiniz şarkıyı yazın, böylelikle şarkı bulamayan kişilerde dinlemiş olur.
Ben bağzilari evleniyormussun bugün ve bağzılari zaten kırılmış bir kızsın şarkılarını dinledim yazarken. Size de fazlasıyla öneririm.
Bir sonra ki bölümde görüşürük<3
Sizleri seviyorum💜
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Büyü✔
Fiksi PenggemarBu hayatta çok hatalar yaptım. Kendi hayatım için, annem, babam için, arkadaşlarım için. Gerektiğinde acı çektim, çekmeyi de bilirim. Yaşadığım yenilgilerden sonra tekrar ayağa kalkmasını bildim hep. Benim yaşadığım en büyük acı ise aynı kişiye s...