Park Chaeyoung'dan
"Yıllar geçse de üzerinden, unutamıyorum seni. En acısı da bu sanırım."
Belgesel çekimi sonunda bitmişti. Güzel bir iş çıkarmıştım. Tabii Jeon Jungkook'un etkisi çok büyüktü. Belgeselin konusu o idi. Şimdiye kadar 96 tane bomba imha etmiş fakat bombaları imha ederken asla koruyucu kıyafet giymemiş. Bu da Lisa'ya son sözden dolayı. "Her gün ölüme koşacağım. Fakat bu intihar kadar basit olmayacak." Bu sebepten dolayı askerler arasında ismi "Ölümsüz adam." Belgeselin ismi de bu.
Kamerayı kapatıp kafamı bana seslenen sevgilime çevirdim. Yaklaşık 3 aydır bu kamptaydık ve bu süreçte Jaehyun'la çıkmaya başlamıştık. İlişkimiz güzel ilerliyordu.
"Rosé gitme vaktin geldi."
Üzgünce konuşan Jaehyun'un yanağına bir buse kondurup çekildim.
"Üzülme JaeJae kamp bitiminde her gün yan yana olacağız biliyorsun."
"Biliyorum güzelim fakat elimde değil şu kısacık sürede çok alıştım sana."
Hafifçe tebessüm ettim. Bende alışmıştım ona.
"Eğer ağlarsan falan çektiğim ifşalarını belgesele eklerim ona göre. Akıllı ol canım karşında Park Chaeyoung var."
Jaehyun gülmseyerek dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Karşımda Jungkook'u görmemle onu hemen ittim. Utanmıştım.
"Merhaba binbaşım."
"Merhaba Jaehyun sana da merhaba Chaeyoung."
"Merhaba Jeon."
"Gitmeden sana söylemem gerekken şeyler var. Sana bu süreç içerisinde çok kaba davandım farkındayım. Bunlar için senden özür dilerim fakat yapım böyle."
Gözlerini kaçırarak devam etti.
"O hayatımdan gittiğinden beri."
Üzgünce kafamı 'önemli değil' manasında salladım. Onun için gerçekten üzülüyordum. Aşık olduğumu hissettiğimde içimdeki üzüntü daha da büyümüştü. Jaehyun'la henüz çok yeni olmamıza rağmen beni terk etmesi düşüncesi kalbimi sıkıştırıyordu.
"Ben olamadım fakat umarım ki siz hep mutlu olursunuz. Hayatında başarılar Chae."
"Hey, bir daha görüşmeyecekmişiz gibi konuşma Jeon peşini asla bırakmayacağım."
Jeon hafifçe gülümseyip yüzünü şakayla buruşturarak konuştu.
"Nasıl bir belaya bulaştım ben böyle!"
"Park Chaeyoung belasına bulaştın başka hiç bir şeye benzemez."
İkisi de söylediklerime gülerken şirketimizin şoförü konuştu.
"Bayan Park uçağın kalkmasına az bir vakit kaldı. Artık çıkmamız gerekiyor."
Şoföre kafamı sallayarak kafamı Jaehyun ve Jungkook'a çevirdim. İkisine de sıkıca sarılarak beni yolculamaya gelmiş diğer askerlere el salladım. Sonra yavaşça arabaya binip havalimanına varmayı bekledim.
<3
Uçak indiğinde valizimi bagajdan alarak sürmeye başladım. Aynı zamanda beni almaya gönderdikleri şoförü arıyordum. Sonunda üzerinde 'Hanguk News Agent' yazan tabelayı gördüğümde oraya doğru ilerlemeye başladım. Şoför valizlerimi alıp bagaja yerleştirdikten sonra ajansın İngiltere'deki şubesine ilerlemeye başladık. Kısa bir yolculuktan sonra vardığımızda valizimi almadan inip büyük binaya doğru ilerledim. Şoför valizimi alıp konaklayacağım otele gönderecekti.
Binaya girdiğimde danışmadan gideceğim yeri öğrenerek yukarı çıktım.
Üzerinde 'Louis Thomlinson' yazan kapıyı gördüğümde yavaşça kapıyı tıkladım. İçeriden 'gel' komutu gelince kapıyı hafifçe aralayarak içeri girdim."
"Merhaba bay Thomlinson. Ben Hanguk News ajansının Güney Kore şubesinden geliyorum belgesel için."
Adam kafasını önündeki kağıda çevirdi.
"Bayan Park?"
"Evet efendim."
"Buyurun şöyle oturun lütfen."
Adamın eliyle gösterdiği yere oturdum. Aynı zamanda çantamdaki flash belleği çkarıyordum. Nihayet belleği bulduğumda adama uzattım. Belleği bilgisayara takıp izlemeye başladı. Belgesel bittiğinde yavaş bir şekilde kafasını bana çevirdi.
"Belgeseli çok beğendim bayan Park fakat bunu yayınlayabilmemiz için belgeselin konusu olan kişiden imza almamız gerekiyor."
"Nasıl yani? Bana böyle bir şeyden bahsedilmemişti?"
"Üzgünüm hanımefendi, prosedür böyle."
Sinirle elimi saçlarımın arasına geçirdim. Jungkook'un buraya gelmesi lazımdı fakat kötü anılarına ev sahipliği yapan bu ülkeye tekrar geleceğini sanmıyordum. Ama gelmezse de gece-gündüz üzerine çalıştığım, belki de kariyerimin dönüm noktası olacak belgeseli yayınlayamayacaktım. Kararsızca rehberimden Jungkook'un isimi bulup tıkladım. Denemekten zarar gelmezdi.
"Alo Chae, ne kadar çabuk özledin beni kızım gideli 4-5 saat oldu."
Alaylı çkan sesine dudaklarıımı kemirerek cevap verdim.
"İngiltere'ye gelmen gerekiyor Jeon."
Heyyo!
Yine yeni bölümle karşınızdayım.
Oy verin yorum yapın falan demeyeceğim çünkü desem de faydası olmuyor ):
Neyse gidiom ben.
(Flop) Dicle kaçar )))))):
ŞİMDİ OKUDUĞUN
jab tak hai jaan, liskook
Fanfiction"Ordudayken hergün düşündüm. Tanrı beni neden hayatta tutuyor? Bugün anladım ki bana yaptıkları onu yeterince tatmin etmemiş. Önce beni senden uzaklaştırdı. Git dedi, git onsuz yaşa. Bu yüzden gittim ve o'na karşı galip gelmeyi umarak ölümün kolları...