3.bölüm

95 12 60
                                        

"Selim'den hoşlanmadım."

Dediğine göz devirip çenemi avucuma yasladım ve ona bakarak, "Ne gibi bir hoşlanmama durumun olabilir ki? Hepi topu ne kadar konuştun onunla, ne biliyorsun da hoşlanmadın yani?" diye alayla sordum.

"Hoşlanmadım işte. Sebep yok, hoşlanmadım." dedi omzunu çekerek çocuklar gibi.

İlk kez değildi, böyle olayları çok olurdu Batu'nun. Bıkkınca nefesimi verip devam ettim. "Eğer hiçbir sebebin yoksa ve henüz adı dışında hiçbir şeyini bilmediğin birinden hoşlanmıyorsan, kusura bakma ama fazlasıyla önyargılısın Batu."

"Hayır!" dedi birden coşup hızla ayağa kalkarken. Duygularını fazla belli etmenin yanı sıra, böyle ani çıkışlar da yapabiliyordu. "Bu önyargı değil, zaten ben de önyargılı değilim." diye savundu kendini. "İyi biri olsa bile, onda hissettiğim doğru olmayan bir şeyler var. Masum görünebilir, sahiden öyle de olabilir ama bir terslik var işte, illa ki bir gün çıkacak."

Dediklerini kabul etmesem de uzatmadım ve sessizliğimi korudum. Kollarımı kavuşturarak cevap vermeyip onu izlediğimden, söylediklerinin benim için yeterli olmadığını anlayıp konuşmaya devam etti. Bununla tatmin olmayacağımı bilecek kadar iyi tanıyordu beni. "Bak mesela, Ada ve Teoman harika çocuklar, hatta onlara şimdiden ısındım bile. Ama Selim tam öyle değil işte, hissediyorum, var bir şeyler."

"Tamam, diyelim ki göründüğü kadar masum değil. E bundan bize ne?"

Sorumu beklemiyormuş gibi şaşırdı kaldı birden. Yere bakıp hızla düşüncelerini ve kendini toparlamaya çalışıp tekrar bana döndü. Konuya girecekken aniden kararını değiştirdi ve sustu. "Duraklat."

Bu, Lily ve Marshall (How I met your mother) dizide kullanırken kaptığımız ve uygulamayı sevdiğimiz bir yöntemdi. Dizide genellikle kavga esnasında duraklatılır, başka bir zaman tekrar başlatana kadar bu konu böyle olduğu gibi kalırdı. Şu an konuyu duraklatmasından anladığım kadarıyla, henüz buna devam etmenin zamanı değildi, ya da ne söyleyeceğine henüz karar verememişti. Üstünde durmadım ve konuyu geçici olarak kapattık.

***

Okulun başlamasından sadece 2 hafta geçmesine rağmen hepimiz yeni çocuklara çok ısınmış, özellikle Batu ve ben ikizlerle iyice yakın arkadaşlık kurmuştuk. Onlarla takılmak, sohbet etmek cidden eğlenceliydi. Genellikle laf lafı açıyor, insan hiç sıkılmıyordu.

Geçen hafta bize uğraması beklenen teyzemler bazı sorunlardan dolayı gelememiş, bugün gelecektiler. Ben anneme mutfakta yardım ederken babamla abim ellerinde pazar torbalarıyla eve girdiler. Abim hızla mutfağa gelip bıkkın bir tavırla torbaları yere bırakırken fazlasıyla yorulmuş gibiydi. Babam abimden daha az torbalarla hemen ardından mutfağa girdi ve elindekileri bırakıp soğan kavurmakta olan anneme yaklaştı. "Ne pişireceksiniz?" diye sordu merakla.

"Pişince görürsünüz," dedi annem keyifle gülümseyerek. Yaptığı yemeğin ismini her daim devlet sırrı gibi saklamak annemin en gözde huylarındandı. Ne olacak bilsek sanki, hani ne olacak?

Babam beklenen cevabı alınca tekrar sormanın anlamı olmayacağını bildiği için hayal kırıklığıyla mutfaktan çıktı. Abim sandalyede oturmuş yorgunluğun acısını çıkarmaya çalışırken bize dönüp, "Kaç aylık tedarik bu anne?" diye bir soru yöneltti. "Tüm mağazalar, pazarlar kapanacak da, bizim mi haberimiz yok? Hepsini aynı günde aldırmak zorunda mıydın kurban olduğum?" diye ağlamaklı suratla sitem etti anneme.

Annem yine soğukkanlılığını koruyarak o sessiz gülümsemelerinden birini yolladı ve yemekten başını kaldırmadan, "Sus ve izle bakalım aldıklarınız ne kadar sürede bitecek." diye cevapladı.

ArmağanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin