Batuhan ve Armağan yanyana oturup ders çalışırken ikisi de dün geceki düğünün yorgunluğundan tam olarak çıkabilmiş değillerdi. Armağan zonklayan başını daha fazla tutamayarak alnını masaya yasladı ve pes ettiğini belli eder gibi kalemi masaya bıraktı.
Batuhan kaşları çatık bir şekilde gözlerini test kitabında sabitlemişti, fakat aklından geçen tonlarca düşüncenin arasında ders konuları yoktu. Gözlerini inatla kitaptan kaldırmıyor ve kafasında bir şeyleri çözmeye çalışıyordu. Sonuç, saatlerdir olduğu gibi, yine hüsrandı.
Armağan kafasını masadan kaldırıp gözlerini açmadan, "Ben bir şeyler içsem iyi olacak," diye mırıldandı ve yavaşça yerinden kalktı. Batuhan da eliyle alnını ovuşturarak zihnindeki kaosu dizginlemeye çalıştı ama nafileydi. Önündeki ders kitabına bir türlü odaklanamıyordu.
O da çok geçmeden pes edip kızın peşinden giderek mutfağa girdi. Buzdolabının kapısını açıp boş boş içine bakan Armağan'a bakış atıp dolaptan bir bardak aldı ve çaydanlığa yöneldi. "Çay içer misin?" diye sordu ona göz ucuyla bakarak. Kız, "İçerim," diye yanıtlayarak buzdolabını kapattı ve bir sandalye çekip karşısına oturdu.
"Senin de başın ağrıyor mu?" diye mırıldandı Batuhan'a bakmadan.
Batuhan çay bardağını kızın önüne bırakırken kendisi de bir sandalye çekip oturdu ve bardağı dudaklarına götürdü. "Sayılır," diye mırıldandı ve, "dünkü yorgunluktan olsa gerek, ben de huzursuzum." diye ekledi.
"Ruh emiciler tarafından saldırıya uğramış gibi hissediyorum," dedi Armağan bakışlarını dikkatle bardağın desenlerinde gezdirirken. "Bir parça çikolata olsa iş görürdü belki."
Batuhan'ın dudakları hafifçe yukarı kıvrılırken, "Bir Remus Lupin değilim ama bizim evde olacaktı, istersen getireyim?" diye bir teklif sundu. Armağan nihayet kafasını bardaktan kaldırarak yanağını avucuna yasladı ve Batuhan'a bakarak tatlı bir biçimde gülümsedi. "İsterim."
Batuhan çayını bitirerek ayağa kalktı ve kapıya yönelecekken Armağan da ayaklanarak peşinden geldi. "Ben de geliyorum," dediğinde, "Tamam ama eve sessizce girmemiz gerek. Misafirlerle şu an hiç muhattap olasım yok." diye açıkladı.
Armağan onu onayladığında evden çıkmış, Batuhan'ların evinin kapısını sessizce açarak içeri girmişlerdi. Anneleri Kadriye ve Sevda hanım oturma odasında oturmuş, mahalleden iki kadınla sohbet ediyorlardı. Mutfağa girip sessizce dolabı açarken salonda konuşulanlar net bir şekilde duyuluyordu.
"Sizinkiler de pek bi yakışmışlar, maşallah," diye bir cümle duyulduğunda Armağan abisinden bahsedildiğini düşünerek onlara kulak verip kapıya iyice yanaştı. "Ama yüzük göremedim, henüz takmadınız mı?" diye sordu kadınlardan biri.
Kadriye hanım, "Bizimkiler?" diye sorduğunda Sevda hanım da, "Ne yüzüğü?" diye sormuştu anlamazca.
"Ay ne yüzüğü olacak, söz yüzüğü işte. Kadriye'nin kızıyla senin oğlanı diyorum."
Armağan mutfağın kapısından onlara dikkat kesilmişken duyduklarıyla dehşet dolu bakışları hızla Batuhan'a döndü. Fazlasıyla şaşırmıştı, düğünde böyle düşünmelerine neden olacak kadar ne yapmış olabileceklerini düşünüyordu. Batuhan tepkisizce kızın gözlerine bakarken sessiz kalmayı tercih etmişti. Düğün boyunca hiç yanından ayrılmayıp sürekli birlikte dans etmelerinin böyle bir sonuca bağlanması muhtemeldi.
Kadriye hanım'ın kaşları şaşkınlıkla havalanırken, "Armağan ile Batuhan'ı mı?" diye sordu, ardından iki anne de dayanamayıp gülmeye başladı. "Ay onlar kaç yılın çocukluk arkadaşı, sen de ne senaryo kurdun be Sebahat!" diye sitem etti Sevda hanım gülerek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Armağan
Teen Fiction"Şeker, baharat ve güzel olan her şey"i katıp bi karakter yaratacağımı sanıyordum, ta ki araya başka bir malzeme karışana kadar.. Hayır, hayır, bu kez Kimyasal X değil. Başka bir şey, henüz ben de bulamadım. Malum, ortalık çok dağınıktı, neyin kar...