Selin Parlak, çevresinde özellikle hayvan sevgisiyle bilinen biriydi. Hiç evcil hayvanı olamamasına karşın, onlara karşı fazlasıyla duyarlıydı ve sokakta gördüğü hayvanları beslemeyi adeta kendisine görev edinmişti.
Çantasında mutlaka kedi ve köpek maması bulundurur, her gün sabahları okula giderken yolda gördüğü hayvanları beslemeden geçemezdi. Saatler sonra okuldan döndüğünde aynı yerlere göz atar, ama öğleden sonranın besleme görevini başkasının üstlendiğini görünce yoluna devam ederdi.
Bu ne zamandır böyleydi hatırlamıyordu ama bayağı bir süre olmuştu işleri paylaştıralı. Genelde giderken de, dönerken de kendisi beslerdi ama bir gün dönüş saatinde onun yerinde başka bir çocuğun olduğunu farketti. Çocuğun durduğu yer iki yakın binanın arasındakı küçük bir aralıktı. Selin'in aralarında en çok sevdiği kedi hep orda bulunurdu ve zamanı biliyormuş gibi tam da o saatte oradan ayrılmayıp Selin'in gelişini beklerdi.
Şimdiyse bilinmeyen bir çocuk Selin'e arkasını dönük bir şekilde yere çökmüş kedilerle ilgileniyordu. Durup onu biraz izlemeye karar verdi. Çocuğun kedilere bu kadar nazik ve sevecen davranması kızın hoşuna gitmişti. Yüzünde gülümsemeyle ayrılmıştı Selin o gün oradan. O günden beri de hep aynı saatte, aynı yerde hayvanları beslemeye devam ettiler.
İlk zamanlar sonbahar olduğundan çocuk hep kapüşonlu giyiyordu ve başını örttüğünden yüzü de gözükmüyordu. İşin aslı Selin de kim olduğunu hiç merak etmiyormuş gibiydi. Havalar ısınmaya başladıkça çocuk daha rahat kıyafetler giymeye başlamış, ama Selin yine de asla onun yüzünü görmek için bir efor harcamamıştı. Belki sadece birkaç dakika orada durup onun arkasına dönmesini beklemek kim olduğunu görmek için yeterli olurdu ama işin ilginç yanı, Selin bunu yapmaktan itinayla yan geçiyordu.
Her seferinde dönüş yolunda onu görür, kısa bir süre kedileri izler ve yoluna devam ederdi. Günlük rutini olmuştu artık bu onun. Bugün de Selin duvarın arkasına saklanarak kedilerin beslenmesini izliyordu. Kızın en sevdiği olan Turuncu kediyi severken aynı Selin'in yaptığı gibi, "Havuç," diye seslendi ona. Bunu duyan Selin yüzünde oluşan gülümsemeye engel olamazken bir kıkırtı kaçtı dudaklarından. Onu farketmesin diye hemen duvardan uzaklaştı ve eve doğru yola koyuldu. Telefonunu çıkarıp onunla uğraşıyormuş gibi yapmaya başladı. Normal hızla ve soğukkanlı bir şekilde gittiğinde şüphe çekmeyecekti. En azından o böyle düşünüyordu.
Çocuğun o küçük kuytudan çıkıp kızın arkasından baktığını biliyor, izlendiğini hissedebiliyordu. Arkasını bir dönse çocuğun yüzünü kolayca görecekti ama sanki kasıtlı olarak bunu yapmayı reddediyordu. Selin bunun nedenini kendi kendine bile kolayca kabul etmeyecek gibi duruyordu...
***
Batuhan yeni kitabına başladığı gibi hızını alamayıp yarısına gelmişti bile. Bir süredir kılını bile kıpırdatmadan bahçede oturmuş kitabıyla ilgileniyor ve olaylar öyle heyecanlı ilerliyordu ki, adeta soluksuz okuyordu. 'Kitabın içine girmiş' cümlesinin tanımı gibiydi.
Annesi acil bir iş için seslenince kaşlarını çattı, ayağa kalkıp gitmeden önce kaldığı sayfaya bakmaya yeltendi ama tekrar seslenince sayfaya bakamadan ve ayracı içine yerleştiremeden oradan ayrılmak zorunda kaldı.
Batuhan'ın acil çağırılmaya değmeyecek bir iş olarak gördüğü şeyi söylenerek yaparken annesi yanından ayrılmış, bahçeye çıkmıştı. Annesi, onun az önce oturup kitap okuduğu masasına yaklaşırken Batuhan pencereden onu farketti ve elindeki işi atıp hemen oraya doğru koştu.
Annesinin ortalık yerde duran eşyaları gördüğü gibi toplama huyu vardı ve Batuhan, her toparlama sonrası eşyalarını bulamamaktan muzdaripti. Annesine varır varmaz kitabına uzandı ama kapak çoktan kapanmıştı bile. Yüzü bıkkın bir ifade alarak yine söylenmeye başladı. Kitabın neresinde kaldığını belirleyecek hiçbir not, ayraç bırakmamıştı ve kaçıncı sayfalarda olduğuyla ilgili de hiçbir fikri yoktu. Şimdi tekrar okuduğu yerlere göz atıp nerede kaldığını buluncaya kadar aramalıydı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Armağan
Teen Fiction"Şeker, baharat ve güzel olan her şey"i katıp bi karakter yaratacağımı sanıyordum, ta ki araya başka bir malzeme karışana kadar.. Hayır, hayır, bu kez Kimyasal X değil. Başka bir şey, henüz ben de bulamadım. Malum, ortalık çok dağınıktı, neyin kar...