"Armağan, merhaba!"
Seslenen Selimdi. Neredeyse her sabah bahçede peşlerinden gelerek onlara yetişmeye çalışan Selim. Onların durduğu yere varınca Batuhan'ın bakışları altında ezilmemek için, "Sana da merhaba Batuhan," dedi baş selamı vererek. "Nasılsınız?" diye sorduğunda artık 3 kişi beraber sınıfa doğru yola koyulmuştu bile. Armağan ona içtenlikle gülümseyip, "İyidir, senden ne haber?" diye cevap verdi.
"Ben de iyiyim. Sizi gördüm daha iyi oldum."
Armağan gülümseyerek karşılık verince Batuhan da onaylayan sesler çıkarmak dışında bir tepki vermedi. Kısa sürede sınıfa varmış ve herkes yerlerine geçince bu selam sabah muhabbeti de bitmişti.
Armağan ilk sıranın en solunda oturması avantajını kullanarak oturduğu yerden herkesi görebiliyordu. Elini başına dayanak yapıp dirseğini masaya yaslamış ve yanında oturan Batuhan'ı öylesine izliyordu. Gözleri uzaktaki Selim'in bakışlarıyla karşılaşınca ona tebessümle karşılık verdi, gözlerini tekrar Batuhan'a çevirdiğindeyse onun da kendisini izlediğini farketti. Soran bakışlarına cevap olarak gözleriyle Selim'i işaret etti ve, "Ne kibar çocuk, değil mi?" dedi gülümseyerek. Laf olsun diye öylesine ortaya atmıştı. Batuhan dönüp Selim'e kısa bir bakış attı ve, "Fazla kibar," diye yanıtladı kızı.
Armağan, "Kibarlığın ziyanı yok. Öküz olmasın da..." dedi Batuhan'a imalı bir bakış atarak. Batuhan onun yüzüne bakar bakmaz mesajı aldı ve hemen savunmaya geçti. "Hayır efendim, ben öküz filan değilim. Gayet kibar, hoşgörülü, nazik bir beyefendiyim, araştırmanızı öneririm."
Armağan gülerek, "Göreceğiz artık," diye yanıtladı onu. "Şimdiye kadar söylediklerinizin icraatını pek göremedik, bakalım şimdi nasıl bir performans sergileyeceksiniz."
Elini göğsüne koyarak başını hafif eğdi ve, "Nasıl arzu ederseniz, öyle, efendim..." dedi Batuhan tatlı bir edayla.
"Ah, bakıyorum da doğru yola gelmeye pek bi meyillisiniz. Hoşuma gitti, gözüme girdiniz." Armağan gülümseyip yapmacık bir ifadeyle işaret parmağını yüzüne koydu ve düşünür gibi yaptı. "Sizi nasıl ödüllendirsem acaba, rütbenizi mi artırsam, ne yapsam?"
Batuhan etraftaki kimseyi kâle almadan ayağa kalktı ve masadakı kalemi alıp Armağan'ın karşısında diz çöktü. Başını yere eğip kalemi iki eliyle yukarı, Armağan'a doğru uzattı. Armağan sahneyi hiç bozmadan devam ettirip kalemi aldı ve bir kılıç misali onun iki omzuna da çekip, "Sör Batuhan, sen artık prensesi korumakla yükümlü bir kraliyet şövalyesisin," dedi asilce. Devamında ne söyleyeceğini hatırlayamayıp doğaçlama yaparak, "Adını ben verdim, yaşını Allah versin." diye devam ettirdi ve seremoniyi başarıyla tamamladı.
Sınıfın çoğunluk nüfusundan farklı olarak Ada ikilinin böyle bir şey yaptığına ilk kez şahit oluyordu. Sahneden çok keyif almış olduğunu gülüş ve alkışlarıyla çok net belli etmişti. "Bravo, bravo! Harika oyunculuk! Çiçek yok ama onun yerine sahneye kalemlik fırlatsam olur mu?"
***
Sayısız mesaj ve çağrılarına cevap alamadıktan sonra odaya pat diye giren Batuhan'ın sesiyle irkildi Armağan. Kaşlarını çatıp, "Yavaş ya, ödüm koptu," diye söylenerek tekrar işine döndü. "Sessiz ol, çok meşgulüm."
Batuhan muzurca gülümseyerek yaptığından hiç de pişman olmadığını belli etti ve yatağa kurulup bilgisayarda film izleyen Armağan'a dikkat kesildi. Onun girişiyle birkaç saniyelik durdurduğu filmine şimdi kaldığı yerden devam ediyordu. Biraz odada dolanıp sonra aynı Armağan'ın yaptığı gibi yüzükoyun şekilde yanına uzandı ve ellerini çenesine yerleştirip bakışlarını bilgisayar ekranına çevirdi. İzlediği filmin ne olduğunu bilmiyordu, hiç de ilgisini çekmemişti. Ona dönüp, "Gelsene hadi, dışarı çıkalım," diye teklif sundu. Armağan onu hiç duymamış gibi tepki vermeden filmi izlemeye devam etmişti. Kâle alınmayınca ani olarak ellerini kızın yüzüne yerleştirip başını kendisine doğru çevirdi. "Bana bak," dedi gözlerine bakarak. "Beni dinle."
Armağan çok yakınında olan bir çift gözle karşı karşıya gelince bu beklenmedik yakınlıktan şaşırıp kendini geriye çekti ve elini uzatıp filmi durdurdu. "Ne var ya, ne var? Film izlediğimi görmüyor musun?" diye yakındı. "Sırası mı şimdi?" Nefesini verip, "Bir de kibarlıktan bahsediyor şövalye efendi. K'sini bile göremiyorum ben nedense."
Batuhan, Armağan'ın rahatsız olduğunu hissetti ama üstünde durmayıp farketmemiş gibi davrandı. Masumca başını yana eğip, "Ama çok sıkılıyordum," dedi çocuk gibi bir edayla. "Sen benimle oynarsın diye ta nerelerden buraya geldim."
Armağan onun bu şapşal haline gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıp bilgisayarın kapağını kapattı ve sırtüstü uzanarak kollarını göğsünde kavuşturdu. "Oynamayacağım işte, küstüm," dedi o da çocuk gibi. "Film zevkimi yarıda kestin, keyfim kaçtı."
"Ben kitap okuyunca sen de böyle yapıyorsun ama," dedi ciddileşerek. "Yapsam kaç yazar, cismini nereye götürsem de zihnin hep kitapta kalıyor."
Batuhan bıkkınca nefesini verip, "Şu diyalogu her seferinde yapacak mıyız ya? Sıkıntım bire beş arttı şu an." dedi ve ayağa kalktı. Armağan'ın göğsünde kavuşturduğu ellerine uzanıp tuttu ve kendine çekerek ayağa kaldırmayı denedi ama kızın kalkmak gibi bir niyeti yoktu. Adeta kaskatı kesilmişti.
Armağan ona keyifle bakarak, "Gücün yetmesin diye kilo aldım, kaldır bakalım nasıl kaldırıyorsun." dedi ve neşeyle güldü. Batuhan da ona gülerek karşılık verip ellerini bıraktı ve bir kolunu beline sarıp diğerini dizlerinin altından geçirerek kızı bir anda havaya kaldırdı. "İşte böyle!"
Armağan neye uğradığını şaşırıp istemsizce kollarını Batuhan'ın boynuna sıkıca doladı ama hemen sonra kollarını hızla gevşeterek Batuhan'a baktı. "Tamam, bu iyiydi. Kabul ediyorum. Şimdi beni yere bırak."
Böyle bir durum ilk kez yaşanmıyordu, ama Armağan için her seferinde işler öncekinden daha garip bir hal almaktaydı. Tek kelimeyle, normalleşmek yerine zorlaşıyordu.
Batuhan kızın söylediğini ikiletmeyip onu nazikçe yatağa geri bıraktı ve duruşunu düzeltti. "Evet, testi geçtiğime göre, şimdi gidebilir miyiz?"
Armağan da oturur pozisyona gelip, tek kaşını kaldırarak, "Yeni arkadaşların teklifini kabul etmedi mi yoksa? Geçen bana 'dahil olmak yok' diyordun hani?" diye haklı bir soru yöneltti.
Batuhan ciddiyetle ona bakıp yanına oturdu ve yüzünü ona döndü. "Evet yeni arkadaşlarım var, ama ben bugün bir tek en iyi arkadaşımla zaman geçirmek istiyorum," dedi bastırarak. Bunun, kızın kalbini eriteceğini iyi biliyordu. Dansa davet eder gibi elini uzatıp, "Tabi o da lütfederse..." dedi gülümseyerek.
"Yaaa," diyerek neşeyle ona baktı Armağan. Elini uzatıp Batuhan'ın yanağına koydu ve gözlerine bakarak, "Yerim seni," dedi tatlı tatlı. Sonra hemen uzattığı elini tutup ayağa kalktı ve onu da kaldırdı. Çıkışa doğru yönelip kapıyı açtı ve elleriyle Batuhan'a çıkmasını işaret etti. O çıkınca kapıya yaslanıp, "Nereye gideceğiz?" diye sordu. Batuhan omzunu silkip tatlı bir tebessüm ederek, "Sen nereye istersen," diye cevapladı.
Armağan kapıyı kapatmadan bir adım öne gelip ellerini Batuhan'ın yüzüne koyarak yanaklarını balık suratı gibi sıkıştırdı ve içtenlikle güldü. "Şapşalım benim," dedi gözlerine bakarak. "Pisliksin ama yine kalbimi fethettin ya, ne diyeyim sana.."
Nefesini verip yüzünde duran ellerini ondan çekti ve geri çekildi. Lafını bitirir bitirmez içeri girip kapıyı yüzüne kapattığından Batuhan'a bir şey söyleyecek fırsat bırakmamış ve geride bıraktığı yüz ifadesinden de haberi olmamıştı. Gidişinin ardından yarım gülüşle kapıya bakakalmış ve istemsizce iç çekmişti Batuhan. Sonra kendine gelerek başını olumsuzca salladı ve yüzünü sıvazlayıp derin nefes alarak merdivenlerden aşağı indi.
***
09.07.2022
1030

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Armağan
Teen Fiction"Şeker, baharat ve güzel olan her şey"i katıp bi karakter yaratacağımı sanıyordum, ta ki araya başka bir malzeme karışana kadar.. Hayır, hayır, bu kez Kimyasal X değil. Başka bir şey, henüz ben de bulamadım. Malum, ortalık çok dağınıktı, neyin kar...