Cumartesi sabahı olmasına aldırış etmeden Selin erkenden uyanmış, ve doğru dürüst kahvaltı bile etmeden ilk iş olarak kedilerinin yaşadığı yere koşmuştu.
Oraya vardığında durup soluklandı ve yavaş adımlarla içeri doğru ilerledi. Burada gördüğü manzara onun gece boyunca rahatsız eden tüm endişelerini bir anda silip götürmüştü.
Birisi kedilerin yağmurdan korunması için tahtalarla küçük bir çatı yapmıştı. Şu an kedilerin birkaçı onlar için yerleştirilmiş küçük yumuşak halının üzerine uzanmış mışıl mışıl bir uyku çekiyordu. Diğerleri de şimdiden uyanmış, yiyecek bir şeyler arıyorlardı. Selin'in mutluluktan gözleri dolarken gülümseyerek onlara doğru ilerledi. Bunu yapan her kimse, kalbi, ona karşı kocaman bir minnet duygusuyla dolmuştu.
Yaklaşıp kedilerin mama kaplarını yiyecekle doldururken hala gülümsüyor, aynı anda gözlerinden mutluluk gözyaşları dökülüyordu. Ayağa kalkıp burnunu çekti ve etrafa bakıp iyice inceledi bu küçük kedi evini. Cebinden not kağıdını ve kalemini çıkarıp kağıdın üzerine, "Teşekkür ederim!" yazdı ve onu duvara yapıştırmaya yeltendi. Duvarlar daha kurumadığından kağıt yapışmamış ve yere düşmüştü.
Onu almak için yere eğildiğinde başka bir kağıdın daha yerde olduğunu farketti. İkisini de alıp dünden kaldığı belli olan ıslak kağıda bir göz attı. Üzerindeki yazının bir kısmı su yüzünden dağılmıştı fakat hâlen okunabilir haldeydi.
"Kediler için endişelenme, emin ellerde :)" diye bir not yazılmıştı. Sondaki gülücüğü görüp istemsizce kendisi de gülümsemişti Selin. Kağıdı özenle katlayıp cebine koyduğunda az önce yazdığı notu da tahtaların üzerine yerleştirip tekrar kedilere döndü. Hepsinin iyi olduğuna kanaat getirip bir süre daha onlarla vakit geçirdi ve ardından ayaklanıp eve doğru yol aldı.
Yol boyunca içi içine sığmazken mutluluğunu nereye vurabileceğini düşünmekteydi. Derken hızla elini cebine attı ve telefonunu çıkararak Armağan'ı tuşladı. Birkaç çağrı sonrası telefon açıldığında Selin neşeli bir ses tonuyla konuşmaya başladı. "Armağan! Nasılsın?" diye sordu önce. "İyiyim, sen de iyisin anlaşılan?" dedi şaşkınca gülerek. "Evet, iyiyim. Buluşalım mı ya senle bir ara?" diye hiç vakit kaybetmeden direkt konuya girdi ve gelecek yanıtı beklemeye başladı.
Armağan sessiz kalıp aklında bazı şeyleri hızla tarttıktan sonra tekrar Selin'e döndü. "Pazartesi okuldan hemen sonra buluşsak olur mu?"
"Olur," diyerek hemen kabul etti Selin ve telefonu kapatmadan önce kuzeninin bir şeyler söylemesini bekledi. "Bugünkü neşenizin sebebini öğrenebilir miyim hanımefendi?" diye sordu Armağan muzip bir ses tonuyla. Tam da beklediği gibiydi.
Selin de bir çocuk edasıyla gülümseyip, "Hayat güzel işte, daha ne olsun. Gülelim, eğlenelim, hoplayalım, zıplayalım, değil mi?" diye Selin fiilleri sayarken Armağan şaşkınlıktan ne tepki vereceğini kestiremiyordu. Telefonun diğer ucundan Selin'in bu çocuksu hallerine mutlulukla kahkaha atarken, "Seni bu kadar neşelendiren her neyse veya kimse, ona çok minnettarım." dedi.
Selin biraz durulup toparlansa da, yüzündeki gülümsemenin kaybolmaya hiç niyeti yoktu. "Dilerim hep böyle mutlu ol kuzi," dedi Armağan şefkat kokan ses tonuyla. Duygulanmış gibiydi. Bu Selin'in içini burksa da, kuzeninin içten dileğine karşın kocaman bir tebessüm etti. Gözlerini kapatıp soğuk havayı içine çekti ve mırıldanarak Armağan'ı onayladı.
Armağan da güldü telefonun diğer ucundan. Kuzeninin sevgi sözcükleriyle arası yoktu belki ama kelimelere dökemeyip kalbinde sakladıklarını Armağan çok net duyabiliyordu. Minnettarlığını, özlemini, pişmanlığını, kırgınlığını, sevgisini... Zaten sevgi bağı da böyle bir şey değil miydi? Kalpten kalbe, engellere, mesafelere ve zamana aldırmadan...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Armağan
Novela Juvenil"Şeker, baharat ve güzel olan her şey"i katıp bi karakter yaratacağımı sanıyordum, ta ki araya başka bir malzeme karışana kadar.. Hayır, hayır, bu kez Kimyasal X değil. Başka bir şey, henüz ben de bulamadım. Malum, ortalık çok dağınıktı, neyin kar...