Pastane Kokulu Aşk 13

3.9K 164 1
                                    

Oğuzla eve gidiyorduk. Üstümü değiştirip duşa girecektim. Annem ve kendim için birkaç eşya alıp dönecektim. Annemi sabah odaya almışlardı. Doktorların izin verdiği kadar sarılıp öpmüştüm onu. Hala yorgundu. Bu yüzden yanına çok kişi giremiyordu. Şimdilik anneannem ve dedem oradaydı. Birkaç gün daha hastanede kalması gerekiyordu. Yanında ben kalacaktım. Herkes kaç gündür fazlaca yorulmuştu. Onu bir an olsun yalnız bırakmak istemiyordum. Her şeyiyle ilgilenecektim. Çok korkmuştum ona bir şey olacak diye çok sükür ki geçmişti. Bundan sonra anneme çok dikkat edecektim söz vermiştim kendime. Artık büyümem gerekiyordu. Kendimden çıkıp başka insanların duygularını da görmem onları da düşünmem gerekiyordu. Özellikle de benim için kıymetli olan insanları. Onların beni düşündüğünden daha fazla düşünmeliydim. Eve geldiğimizde Oğuz'a döndüm:

-Oğuz ben sana çok teşekkür ederim. Kaç gündür beni bir an olsun yalnız bırakmadın. Sen de çok yoruldun.

-O nasıl söz Almina. Firdevs teyze benim için de çok kıymetli. Biliyorsun elinde büyüdüm sayılır. Hem seni o durumda yalnız bırakamazdım. Minnetle Oğuz'a baktım. Her zamanki gibi çok düşünceliydi. Gülümseyerek ona sarılıp eve girdim. Eve girdiğimde yengem yanıma gelerek:

-Kuzum sana kahvaltı hazırladım. Gel güzelce karnını doyur. Sonra hazırlanırsın. Hem ben Nedim'e de söyledim. Seni almaya gelecek. Minnetle yengeme baktım yine çok mu düşünceliydi? Onu sarılıp öptüğümde:

-Sağol yengecim. Yine çok düşüncelisin. Sen olmasan ne yapardım ben dedim. Yengemde gülümseyip beni öptü. Kahvaltımı edip yukarı çıktım. Kaç gündür uykusuzdum ama uyuyamazdım zira hastanede beni bekleyen bir annem vardı. Hızla duşa girip hem anneme hem kendime kıyafet alıp aşağı indiğimde Nedim beni bekliyordu. Yanına gittiğimde oyalanmadan hızla evden çıktık. Arabaya binmiş hastaneye doğru gidiyorduk. Arabada bir sessizlikti vardı. Nedim hem anneme çok üzülmüştü hem de annemden sonra beni o halde görünce çok üzülmüştü biliyordum. Bir şeyler demek istiyor ama lafını toparlayamadığı için susuyordu. Böyleydi Nedim. İş gülmeye gelince ondan eğlencelisi yoktu ama insanların acılarına dokunan yerlerde sadece susardı. Sessizliği dağıtmam gerektiğine karar vererek:

-Filizle nasıl gidiyor? Konuşuyor musunuz? Nedim gülümsedi:

-Hergün akşam konuşuyoruz. İyi gidiyor çok şükür. Evet Nedim'in ağzından kerpetenle laf alıyorduk.

-Bana borcunu ne zaman ödüyorsun? Piknik günü söylediklerini hatırlatırım. Nedim sıkıntıyla nefes verdi. Hastaneye geldiğimizde arabadan inmeden bana dönüp;

-Sen ne zaman istersen. Biraz duraksadı. Almina ben o gün hastanede Oğuz'a anlattıklarını duydum. Sen yıllardır hiç lafını açmayınca ben yani tahmin ediyordum elbette ama bu kadar içine attığını hiç düşünmedim. O kadar düşünmedim ki İstanbul'a bile o yüzden gittiğini düşünmedim. Beni biliyorsun. İş duygusala bağlayınca çok konuşamam ama yine de sen benim kuzenimsin, kardeşimsin. Şu hayatta yeri dolmayacak bir insansın. Ben ne derim? Nasıl derim? Bilmiyorum. Sana nasıl yardım ederim? Onu da bilmiyorum ama sen şunu bil ki her zaman yanında Nedim var. Bundan sonra da sana söz veriyorum. Dilimin döndüğünce aklımın yettiğince hep yanında olacağım. Minnetle Nedim'e baktım. Beni görmediğini düşünmek ona acı vermişti görebiliyordum. Beni düşünüyordu:

-Nedim öncelikle sen benim bu kadar içime attığımı fark etmedin çünkü tam olarak ben bile farkında değildim ben farkında değilken senin anlamamış olman gayet doğal. Sonra ise sen de benim için çok kıymetlisin ve ben çok iyi biliyorum ki ben ne zaman üzülsem hep yüzümü güldürecek bir Nedim var. Aynı sende olduğu gibi. Birbirimize sarıldığımızda Nedim rahatlamış gözüküyordu. Toparlanıp arabadan indik ve annemin yanına çıktık. Annem düne nazaran daha iyi gözüküyordu. Biraz sohbet ettikten sonra çok yormamak adına onu yatırıp anneannemleri yolcu ettim. Saat akşam beşe geliyordu. Annem uyuyordu. Ben de çok yorulmuştum. Uyumayı planlıyordum. Odadaki koltuğa uzanıp gözlerimi kapattım.

🌝🌚🌝🌚🌝🌚🌝🌚

Sabah kalktığımda saat henüz sekizdi. Daha kimse gelmemişti. Annem uyumaya devam ediyordu. Normalde bu kadar uyuyabilen bir insan değildi. Tahminimce onu bu kadar uyutan verilen ilaçlardı. Lavaboya girip üstümü değiştirip çıktım. Yanımda kitap getirmiştim. Dayımlar gelene kadar onu okuyabilirdim. Tam çantamdan kitabı çıkartıp okuyacakken içeri Andaç, Mete ve Oğuz girdi. Hepsine gülümseyerek:

-Hoşgeldiniz dediğimde Andaç lafa girdi:

-Bal böceğim senin için geldik. Hiç itiraz yok. Biz Mete'yle halamın yanında duruyoruz sen de Oğuz'la kahvaltı edip geliyorsun. Tam ağzımı açıp bir şey söyleyecekken Andaç beni kapının önüne itip Oğuz da çıktıktan sonra kapıyı kapattı. Gülümseyerek Oğuz'a baktım. Andaç'ın deliliği tutmuştu yine. Oğuz;

-Dinlenebildin mi? Kaç gündür çok yoruldun dedi.

-Daha iyim. Sen de kaç gündür buradaydın. Asıl sen dinlenebildin mi? Tahminen buradan sonra da işe gideceksindir.

-Ben alışığım. Hem böyle bir günde seni yalnız bırakamazdım biliyorsun. Senin beni hiç bırakmadığın gibi. Tam teşekkür edecektim ki Oğuz konuşmama engel olarak devam etti. Küçükken birbirimize bir söz vermiştik hatırlıyor musun? Ben sadece sözümü tutuyorum. Aklıma neyi kastettiği gelince hafif utanmayla karışık gülümsedim. Daha 8 yaşındaydım. Komşumuzun mahallede düğünü vardı. Her çocuğun giydiği o muhteşem fırfırlı beyaz elbiselerden giymiştim. Kendimi bir prenses gibi hissediyordum. O gün evlenme töreninde bir cümle ilgimi çekmişti. Bu cümle iyi günde kötü günde diye başlıyordu. Benden hariç yanımdan hiç ayrılmayan Oğuz'un da ilgisini çekmiş olacak ki gelinle damat dansa kalktıktan sonra yerlerine geçip onları taklit etmiştik. Oğuz şimdi bana bunu hatırlatıyordu. Nereden aklına gelmişti?

-Oğuz ya nereden aklına geldi şimdi? Oğuz gözlerimin içine bakarak:

-Senin olduğun hiçbir anıyı unutamıyorum ki dedi. Bu sırada hastanenin kafesine gelmiştik. Beni tek başıma bırakıp hızlıca sipariş vermeye gitmişti. Öylece ortada kalmıştım. Oğuz'un az önce söylediği cümlenin etkisinden olacak ne yapacağımı bilemez haldeydim. Kendimi bir masaya attığımda Oğuz iki tost ve iki çayla geldi yanıma. O bana normal şeylerden bahsedip ortamı yumuşatmasa sanıyorum ki tostumdan kafamı bile kaldırıp cümle kuramazdım. Az önceki cümlesi öyle etkisi altına almıştı ki beni. Fark ettirmemeye çalışarak tostumu yedim. Annemin yanına çıktığımda Oğuz, Andaç ve Mete'yi yolcu ettim. Biraz sonra annem uyandığında doktor kontrollerini yapmak ve bilgi vermek için odaya geldi. Kontrollerini yaptıktan sonra anneme dönerek;

-Firdevs hanım ağır bir ameliyat geçirdiniz. Bundan sonraki süreçte yavaş yavaş hayatın genel akışına uymaya başlayacaksınız. Her hafta kontrollere geleceksiniz ve bu süreçte en önemli olan şey kendinizi olduğunca az yormanız. Hemen lafa atladım:

-Siz hiç merak etmeyin doktor bey. O iş bende. Anneme baktığımda gülümsüyordu. Doktoru yolcu edip tekrar annemin yanına döndüğümde annemi bu surat ifadesiyle bulmayı beklemiyordum:

-Ne oldu anne yüzün düşmüş? Seni üzen bir durum mu var? Annem söylemekle söylememek arasında gidip geliyor gibiydi. En son söylemeye karar vermiş olacak ki;

-Kızım ben dinlenirim dinlenmesine de pastane ne olacak? Orası bizim tek ekmek kapımız. Bunca zamandır anneannen ve dedene yük olmayalım diye çok çalıştım şimdi ne yapacağız? Hayretle anneme baktım. Bu durumda pastaneyi mi düşünüyordu cidden?

-Anne düşündüğün şeye bak. Ben ne güne duruyorum? Zaten iki gün sonra ramazan. Ramazan da çok gelip giden olmaz. Bunca yıldır yanında yetiştim. Her tarifini iyice öğrendim. Hem bana elinin lezzeti de geçmiştir. Bundan sonra sen toparlanana kadar pastaneye ben bakarım.

-Olur mu kızım öyle şey? Hem sen bir ay sonra çalışmaya başlayacaksın. Şimdi benim yüzümden annemin lafını keserek araya girdim.

-O nasıl laf anne. Seni o halde görünce ben ne kadar üzüldüm biliyor musun? Ne iş ne başka bir şey hiçbir şey senden kıymetli değil. Hem yüksek lisansım da başlayacak. O başlayana kadar pastaneye ben bakarım. Zaten işe yüksek lisans başlayana kadar para biriktirmek için girmiştim. Şimdi de pastanede çalışır orada para biriktiririm. Bir yandan da derslerimi tekrar etmiş olurum. Bana da iyi olur. Sen bir an önce iyileşmene bak. Sen iyileştikten sonra da yanına bir yardımcı alırız. Çok şükür kazancımız iyi bundan sonra her işe tek başına koşmazsın. Annem bana minnetle baktı. Gülümseyerek elini öptüm. Biz annemle böyleydik. Buyduk. Yıllarca buna alışmıştık. Birimize bir şey olsa diğerimiz olanca gücüyle çalışırdı. Bu hep böyle olmuştu. Böyle de olacaktı.

Pastane Kokulu AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin