Leya;
Tuana, kendinden geçmiş ve çok zor sakinleşmişti. Onu, babasının karavanındaki koltuğa yatırmışlardı. Çağan başında bekliyordu sanırım, babası ise bize yiyecek bir şeyler hazırlıyordu.
Pek yiyecek durumda değildik ama..
Karavanın önünde küçük bir masa ve kamp sandalyeleri vardı. Saat kaçtı bilmiyordum ama güneş batmak üzereydi. Yağız ile yalnızdık, karşımdaki sandalyede oturuyordu ve kitap okuyordu.
Bende onun gibi, arabada başladığım kitaba devam ediyordum. Ama aklım kesinlikle kitap dışında her yere gidiyordu.
Haberlere çıkmış olmanın, aranıyor olmanın ve beni seven şu an merak ettiklerini bildiğim iki insana yaşattığım, endişe için üzülüyordum. Deniz'in annesi ve babasına...
Kitabı kapattım. Kitabı bırakıp yavaşça tahta sepha benzeri şeyin üzerine koydum. "Ne okuyorsun?" diye sordum Yağız'a.
"Milena'ya Mektuplar."
Gülümsedim. "Bana da okur musun?" Belki, dışarıdan gelen onun sesini bölemezdi içimdeki ses. Yağız, sayfayı çevirdi ve başladı;
"Seni gördüm düşümde, bu sabah yine. Yan yana oturuyoruz... Sen itiyorsun beni ama kızmadan, gülerek...." O okudukça kendimden geçiyordum. Ses tonu, okurken yaptığı vurgular... Dikkatim dağılmıyordu. Dinliyordum.
"Kitapları, yazarları bu yüzden seviyorum. Edebiyatı seviyorum, çünkü her zaman doğru oluyorlar. Ve derinden etkiliyorlar." Yüzüme yavaşça yerleşen gülümseme ile, ona baktım.
O sustuğunda aklıma gelen anılar, sesler tekrar canlandı. Onu dikkatlice dinlemek, ağrı kesici gibiydi. Sustuğunda, kendimi yine bir boşlukta hissettim. Gözlerimin dolduğunu hissettim. Görüşüm bulanıklaşırken, yanağıma bir damla düştü.
Hızla onu yanağımdan sildim. "Bence de öyle. Ben biraz yürüyeceğim." Dedim ayağa kalkarken. Saçlarımın yüzümü kapatmasına izin vermiştim.
"Leya, saçmalama. Buraya tatile gelmedik, biliyorsun değil mi?"
Sinirle ona döndüm. "Tabii ki de biliyorum! Ne yaşandığının farkındayım! Zaten en çok da bunun farkında olduğum için mutsuzum!" Diye bağırdım, nereden geldiğini bilmediğim bir cesaretle. Sanırım küçük bir patlama yaşamıştım. Yapmamam gerekiyordu belki de.
Şaşkınca beni dinledi, kaşlarını çattı ve ayağa kalktı. Bana doğru gelirken devam ettim. "Sadece biraz, yalnız kalmak istiyorum." Kafasını iki yana salladı. "Yalnız kalmanın zamanı değil," dedi. İki elini omzuma koydu.
"Çok uzaklaşmayacağım. Karavanın arkasında olurum. Seslensen duyarım, lü-"
"Leya, olmaz dedim."
Omzumdaki iki elini sertçe tutup aşağıya indirdim. "Ben, sana böyle yapmamıştım!" diye bağırdım. Kollarını benden çekerken, ne dediğimi anlamaya çalışıyordu.
"Sen," dedim yavaşça. "O kulübe evinde, her yalnız kalmak istediğinde ben izin verdim. Yanında oldum, ben sana böyle yapmamıştım." diye devam ettim. Sesim artık çok kısık çıkıyordu.
Kafamdaki bereyi çıkartıp avucumun içine aldım. "Ben, şimdi sana yaptığımı görmek istiyorum." Yağız, bir kolunu omzuma atıp karavanın arkasına doğru yürümeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lanet Olası Dünyanın Sonu | ÇağTu.
Fanfiction❝Gecenin bilmem kaçıydı, yamuk kestiğim saçlarımla, babamdan kalma arabamın içinde, boş yolda sürüyordum. O gün hayatımın dönüm noktası oldu. Sayende, yaşamak ne demek öğrendim, sayende, sevmeyi ve sevilmeyi öğrendim. Kendimi sevmeyi bile senden öğr...