***
Leya, elindeki anahtarı deliğe sokup döndürürken zihnimdeki sesleri kulak arkası edip Leya'dan sonra içeriye girdim. Ev, yeni temizlenmiş gibiydi. Çamaşır suyu kokuyordu.
Defne neden bize bu evi vermişti, bilmiyordum. Belki Leya biliyordur. Çantamı koltuğun üzerine koydum ve eve bakınmaya başladım. Yağız ve Çağan da birlikte üst kata bakmaya gitmişlerdi sanırım. Leya yanımdaydı, o da sağdaki kapıdan geçip gözden kayboldu.
Kulübe kapısından girildiğinde, küçük bir salon karşına çıkıyordu. Kapının hemen sağında dar bir merdiven ve merdivenin yanında bir kapı vardı. Kapıyı açınca bir hol karşılıyordu seni.
Salonun ilerisinde, salon ile birleşik mutfak vardı. Mutfağın her hangi bir kapısı yoktu. Şimdilik gördüklerim bu kadardı.
Leya, girdiği yerden çıkıp yanıma geldi ve içeriyi göstererek, "İçeride geniş tek kişilik bir oda ve banyo var. Birde arka kapı. Verandaya açılıyor." Leya konuşurken, Çağan ve Yağız da merdivenden iniyordu.
Çağan, iki elini kollarımı koyup arkadan bana yaklaştığında irkildim. "Üst katta da bir banyo ve üç oda var. Birinde iki yatak var." dedi. Yağız ise merdivenlerde durmaya devam ederken gözleri Leya'daydı.
"Leya ve Tuana iki kişilik odada kalsın. Bizde diğer odalara geçelim. Ama herkesin bir duşa girmesi iyi olur, malum kanlar." dedi Yağız, gözlerini Leya'dan çekip bize dönerken. "Tamam, ilk ben girebilir miyim?" diye sordum. Çağan kabul etti, ben banyoya girmek için yukarıya çıkarken, Leya da diğer banyoya girip giremeyeceğini soruyordu.
Kısa bir duştan sonra, çantamdaki eşofmanlardan birini çıkarıp Leya'ya verirken, diğerini de kendime aldım. Artık yanıma aldığım kıyafetler tükeniyordu.
İki yataktan birine uzandım, öbürünü de Leya uzandı. "Ne olacak şimdi? Ne, ne yapacağız yani? Bundan sonraki adım ne? Sonsuza dek kaçamayız." dediğini duydum, Leya'nın. Derin bir nefes verdim ve gözlerimi tavandan Leya'ya çevirdim.
"Bugün herkes yeteri kadar yorgun ve mutsuz. Bunu sabaha mı bıraksak?" dedim fısıldayarak. Leya, burukça bir gülümsemeden sonra tamamen yatağın içine girerek gözünü kapattı.
Ben bir süre tavanla bakışmaya devam ettim. Babam ile olmak istiyordum.
O anda aklıma geldi.
Beni, babamın yanında hissettirecek, güvende hissettirecek tek bir yer vardı; Çağan'ın yanı. Şu an ona her şeyden çok ihtiyacım vardı.
Yataktan kalktım ve sessizce odadan çıktım ve uyuyan Leya'yı arkamda bıraktım. Bizim kaldığımız odadan karşısı Yağız'ın onun yan odası ise Çağan'ındı.
Çağan'ın kapısını tıklattım. "Gel." Sesten sonra, derin bir nefes vererek içeri girdim. Çağan yatakta oturuyordu. Ağlamış gibiydi. Belki en çok yıpranan o'ydu. Beni görünce toparlandı.
"Ne oldu, Tuana?"
"İyi misin, Çağan?"
Dedik aynı anda birbirimize. "İyiyim ben. Sen neden geldin bir şey mi oldu?" diye sordu. Alt dudağımı dişledim. "Seninle uyuyabilir miyim?" Çağan, kaşlarını kaldırarak bana baktı. Dudağı yukarı doğru kıvrılırken, kafasını salladı.
Yatakta kenara kaydı. Bende yanına kıvrıldım. Yatak iki kişilikti, bu yüzden rahattık. Yüzüm ona dönüktü. O da bana bakıyordu. "Neden ağlıyorsun?" diye sordum. Kaşlarını çattı. "Ağlamıyorum."
"Odaya girdiğimde ağlıyordun."
Bir eliyle yüzümdeki saçı geriye itti, "Seni koruyamadım çünkü. Yetmez mi?" Elimden yüzünü çekmemişti daha. Ama bende çeksin istemiyordum. Onun için neden bu kadar değerli olduğum hakkında bir fikrim yoktu. Neden, neden beni korumak istiyordu ki? Neden, herkes gibi benden nefret etmiyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lanet Olası Dünyanın Sonu | ÇağTu.
Fanfictie❝Gecenin bilmem kaçıydı, yamuk kestiğim saçlarımla, babamdan kalma arabamın içinde, boş yolda sürüyordum. O gün hayatımın dönüm noktası oldu. Sayende, yaşamak ne demek öğrendim, sayende, sevmeyi ve sevilmeyi öğrendim. Kendimi sevmeyi bile senden öğr...