9. - Orman.

1.5K 117 285
                                    

Yağız, alt kattaki çıkış kapısından hepimizi çıkartmıştı. Evin o çıkışı caddeye açılsa da çıkmıştık, her birimiz farklı yönlere gizlice dağılarak ormanda buluşmak için gözlerimiz işe anlaştık. Birbirimizi görebilecek ama yan yana olduğumuzu belli etmeyecek kadar bir mesafede duruyorduk

Ne olacağı hakkında bir fikrim yoktu. Sadece gizlice ormana gittim. Cadde kalabalıktı. Araba seslerini bastıran polis sireni kalp atışlarımı hızlandırsa da polis arabası yanımdan geçip gidince sakinleştim.

Ormana vardığımda ilk patikayı aştım. Eldivenlerimi birbirine geçirmiş, bezi de olay yerinde bırakmıştım.

Birinin beni bileğimden yakaladı. Arkamı dönüp ona baktım. Çağan. "Çağan, diğerleri nerede?" Gözleri ile sol tarafı gösterdi. Kafamı oraya çevirdim, Ülkü ve Leya birlikte geliyorlardı. Hemen arkalarından Yağız. Etrafa bakınmaya başladım, Çağan'ın arkasınan gelen Mert, Defne ve Esat'ı görünce rahatladım.

Hayır, hayır rahatlamadım. Deniz nerede?

"Deniz yok." dedim endişeyle. O sırada biri sırtıma yavaşça vurdu. "Buradayım, on saattir arkanda duruyorum." Arkamı dönüp aşağıya baktım. Kızgın bakışları ile bana bakıyordu.

Ay ışığının altına, dokuz ergendik, ikimiz katil diğerleri ise katillere yardım eden suçlulardı. Yani, şimdi yakalansak en az bir on yıl yerdik.

Ülkü, elindeki çantamı bana uzattı. "Bir daha ortalıkta bırakma. Çıkarken görmesem şu an polis arabasında olurduk." Ülkü'nün beyaz teni, ölü gibi daha da bembeyaz kesilmişti. Titremeye devam ediyordu. Sanırım o bayağı bir etkilenmişti.

Hepsine tek tek baktım. Kimin ne kadar etkilendiğine. Bir şeyler konuşuyordu, herkes. Ama ben şu an benim yüzümden başı belaya girmiş insanlar ile ilgileniyordum.

Ülkü'nün yanındaki Leya'nın kızarmış gözleri, morarmış boynundan çok dikkatimi artık daha soğukkanlı durması çekti. İlk başta hepimiz gibi korkmuş olsa da şu an dimdik duruyordu, belki de durmaya çalışıyordu. Hemen arkasında gözlerini sürekli kaçıran, Yağız'ın ise hissettiği tek şeyin şu an suçluluk duygusu olduğu çok belliydi.

Esat... Sanırım en iyileri oydu. Sakindi, sürekli ama bir şeyler düşündüğü çok belliydi. Bu çocukta ne olduğunu anlamadığım, nasıl çalıştığını bilmediğim bir zeka vardı. Mert ise, sanırım o da Leya gibi soğukkanlı olmaya çalışıyordu. Ama onun pek becerdiği söylenemezdi. Özellikle cesetlerin büyük bölümünü taşıdığını düşünce.

Defne'ye çevirdim gözlerimi. O çok az konuşmuş, hatta zaman zaman sadece denileni yapmış ve suskunluğunu korumuştu. Korkmuştu, belliydi. Defne'nin yanına geçip ona bir şeyler söylemeye başlayan Deniz ise, herkesi mutlu etmeye çalışıyordu. Belki en çok o korkmuştu ama en çok o mutluydu. Sanki onun görevi sadece bizi her zaman mutlu etmekmiş gibiydi. Başka bir şeye ihtiyacı yokmuş gibi...

Ve Çağan. Gözlerimin içine bakıyordu. Onun gözlerine baktığımda, umut ışığını görmüştüm. O, diğerlerini değil beni mutlu etmek zorundaymış gibiydi.

Yere çömelip oturdum. Ve konuşmalara dahil olabilmek için dinlemeye başladım. Konuşan Yağız'dı. "Deniz haklı. Şu an, burada kalmak salaklık olur."

Ülkü de benim gibi yere çömeldi ve titreyen sesini göz ardı etmeden konuştu. "Lütfen, nefes almama izin verin. Sadece birkaç saniyeliğine." Kafasını yukarı kaldırdı, gözlerini kapattı. Derin derin nefesler almaya çalışıyordu. Sanırım tıkanmıştı.

Çağan, Ülkü nefes alabilsin diye Ülkü'nün etrafından biraz uzaklaştırırken Esat da Ülkü'nün yanına çömeldi. Tahmin edileceği gibi, Esat ve Ülkü arasından gerçek bir abi-kardeş ilişkisi vardı.

Lanet Olası Dünyanın Sonu | ÇağTu.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin