Aile...

162 14 0
                                    

GlambertG ithafen

Gözlerimi bi çiçek serasında açtım.  Eski bi koltukta yatıyordum.  Kaç gündür burada olduğumu bilmiyorum. Ya da beni kimin getirdiğini. Üzerimde sadece ince bi pijama takımı vardı.  Ve ince bi pike. Burası gerçekten sıcaktı.  Etraftan harika çiçek kokuları  geliyordu. Ve o kokuları bölen taze pişmiş kek kokusu. Bu kokuyu duymayalı uzun zaman olmuştu. Koltukta doğrulmaya çalıştım. Ama omurgamın ağrısı hala devam ediyordu. Yinede kalkıp oturdum ve etrafı incelemeye başladım.  Burası çiçek serası değildi. Camdan yapılmış kocaman bi evdi. Evin heryerinde sarmaşıklar, çiçekler  ve küçük ağaçlar vardı. Sanırım iki yada üç katlı bi evdi burası.  Oturduğum yerden mutfağı ve merdivenleri görebiliyordum. Koltuk salonun tam ortasında konumlandırılmış. Yanında üç küçük koltuk ve yerdede minderler var.  Başımı sağa çevirdiğimde kocaman bi kitaplik gördüm ama gariptirki evde televizyon yoktu.  Yukarı çıkan merdiven kitaplığın üstünden geçiyor ve yukarı doğru kıvrılarak devam ediyordu. Camdan dışarı baktım burası kocaman ağaçlarla kaplı bi ormandı. Mutfaktan tıkırtılar gelmeye başlamıştı. Ama baktığımda kimse yok gibiydi.

Yavaşça pikeyi üstümden çektim ve ayağa kalkmaya çalıştım. Zor olmuştu ama sonunda kalktım. Karnım feci ağrıyordu. İki büklüm bi halde mutfağa doğru yürüdüm burası çok güzel bi evdi. Bi o kadarda büyük. Kafamdan atlamayı geçiremiyordum bile böyle zor yürürken atlamam imkansızdı. Nihayet mutfağa geldim. Bir rüzgar burnumun dibinden esti. Ve bir daha, bir daha...

Sonra durdu. Ve bana baktı. Bu benim yaşlarımda bir kızdı. Upuzun saçları beline dökülüyordu. Simsiyah gözleri neşeyle parlıyordu. Boyu benden uzun ve kesinlikle benden çok daha güzeldi. Üzerine giydiği küçük çiçekli,  pileli eteği ve beyaz tişörtü ile harika görünüyordu. İnci gibi dişleriyle bana gülümsedi.

- Günaydın nihayet uyandın. Kendini nasıl hissediyorsun?  Aaa kendimi tanıtmadım, ben Jennifer 

- günaydın bende lucy, dedim ve acıma rağmen gülümsedim hala iki büklümdüm.

Yanıma geldi ve kolumu uzattı

- hadi gel şöyle otur. Uyuşturucunun etkisi daha geçmemiş belliki. Sana bi karışım hazırlıcam bunu bana teyzem öğretti.  Seni bu baygınlıktan kurtarır.

Bana baktı ve tekrar gülümsedi.  Bende ona gülümsedim. Arkasını tezgaha döndü ve ahşap dolaplarda bi şeyler aramaya başladı.  Sonunda yaklaşık on on beş tane kavanozu tezhahın üstüne koydu. Bi çaydanlık aldı ve içine kavanozdakilerin hepsinden birer tutam koymaya başladı. Sonra üzerine su doldurdu ve ocağa koydu. Ne yaptığı gerçekten biliyor gibiydi. Gülümseyerek yanıma geliyordu ki

- Aman tanrım kek!

Koşarak fırının kapağını açtı. Dumanlar geliyordu.  Öksürerek kül olmuş keki fırından çıkardı ve pencerenin dışına attı.

— Anna bunu görürse bu sefer kesinlikle öldürür. dedi.

Fırını kapatıp yanıma geldi. Karşıma oturdu.  Masa küçük olduğundan dizlerimiz birbirine değiyordu.

- Ben buraya nasıl geldim? Siz kimsiniz dedim nihayet.

Gözlerini kocaman açtı ve anlatmaya başladı.

- Seni buraya Edmund, Teo ve Peter getirdi. Geldiklerinde onlarda yaralanmışlardı. Sen geldiğinde yaralı ve baygındın dört gündürde uyuyordun. Ah tanrım gerçekten öldüğünü sandık. Teo olmasaydı öldüğünü zannedip seni bırakacaktık.  Peter buna karşı çıkınca.  Teoda senin aklını okudu ve yaşadığın anlaşıldı. Anlıcan ucuz kurtuldun. Dedi ve gülümsedi. Gerçekten çok güzel gülümsüyordu.  Sanki hiç bi şey olmamış gibi.

ATLAYICIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin