Banyoya girdim ve üzerimdeki pijamayı çıkardım. Sahi bunu bana kim giydirmişti.? Fazla kafa yormadım ve sıcak suyun rahatlatıcı etkisine kendimi kaptırdım. Hiç bir şey düşünmemeye çalışıyordum. Mentollu şampuanı saçlarıma döktüm ve köpürttüm. Kokusu içimi ferahlatmıştı. Meyveli duş jelini pofuduk süngere döktüm ve sırtıma sürdüm birden çok büyük bi acı hissettim aynını omurgama yapılan iğne sonrasıda hissetmiştim. Sıcak suyla durulandım ve aynada omurgama baktım feci görünüyordu ve pansuman şarttı. Kurulandım ve Jennifer ın verdiği jean ve tişörtü üstüme giydim. Saçlarımı kuruttm ve başımın üstünde topuz yaptım. Çıkarken yine Jennifer ın verdiği peluş ev ayakkabılarını ayağıma giydim. Ayaklarım ve ellerim asla ısınmazdı. Bunu Jennifer dan özellikle istemiştim. Banyodan çıktım ve merdivenlerden inerken Jennifer a seslendim.
- Jenny pansuman yapabileceğim malzeme var mı?
Diyordum ki Peter karşımda dikilmiş o yeşil gözleriyle bana bakıyordu. Gerçekten yorgundu. Bu gözlerinin altındaki ince mor çizgiden anlaşılıyordu. Onu her gördüğümde kalbimin ritmi değişiyordu. Ve ellerim terliyordu. Birden elini alnıma koydu. Elleri sıcacıktı. İrkildim.
- İyi misin?
Dedi endişeli ve korkulu bi sesle.
- İi-iyim. Diyebilmiştim sesim fısıltıdan biraz yüksek çıkmıştı. Kolunu uzattı ve kafasıyla kolunu gösterdi. Gözlerimin içine doğrudan bakıyordu.
- Hadi koluma gir belin hala ağrıyor olmalı.
Sesi şefkatli ve endişeliydi. Gerçektende belim banyodan sonra daha çok ağrımaya başlamıştı.
- Hayır teşekkür ederim yürüyebilirim. Dedim ama içimden geçenin tam tersini söylemiştim.
Birden elimi aldı ve kolunun üstüne koydu. Artık itiraz etmedim ve birlikte merdivenlerden aşağı indik. Jennifer salondaki tekli koltukta oturuyordu. Arkası bize dönüktü. Sonra kafasını çevirdi. Ve yine inci gibi dişlerini sergileyerek,
- Ooooo sahatler olsun Lucy cim. Dedi ve yine sırtıp gözünü kırptı.
Başımı yana eğip yapma der gibi kısacık gülümsedim.
Peter koltuğa kadar bana eşlik etti. Ve yanıma oturdu. Yanında duran poşetleri göstererek
- Sana bikaç giysi aldım zevkini bilmiyorum ama şimdilik seni idare eder.
- Teşekkür ederim gerek yoktu. Ben sonra evimdekileri alırdım.
Başını öne eğdi.
- Lucy bi süre evine gidebileceğini sanmıyorum. David ın yaptığı ilaç yüzünden gücünü bi süre kullanamayacaksın.
Ne! Diyip ayağa fırladım. Ayağa kalkmamla birlikte belime sanki bir bıçağın saplanması bir oldu. Birden yere düştüm. Canım çok yanıyordu. Peter beni kollarımın altından ve bacaklrımdan tutup kaldırdı. Acıma rağmen kalbim resmen kulaklarımda atıyordu. Göz yaşımdan buğulanmış gözlerimle onun gözlerine baktım. Gözleri gerçekten çok acı çekmişti. Bu belliydi. Yeşil gözlerindeki her dalgalanmada bunu görebiliyordum. Ona baktığım bu bikaç saniye bana saatler gibi gelmişti. Onun gözlerinde kendi gözlerimi görmek bu hiç yaşamdığım bi duyguydu. Beni sanki porselenden yapılmış nadide bir parçaymışım gibi dört gündür yattım koltuğun üstüne yavaşça bıraktı. Parfümü burnuma değdi. Vanilya ve mentol kokuyordu. Bu iki zıt kokunun böylesine güzel bişey çıkarabileceği kimin aklına gelebilirdiki. Peterın beni koltuğa bırakması ve göz pınarıma biriken tuzlu suyun yanaklarımdan akması aynı anda olmuştu. Sanki konuşamıyordum. Ağlamaya başladım. Peter alnını alnıma dayadı. Ve elliriyle yüzümü tuttu. Gözlerinin içine baktı. Yine gözlerinde kendimi gördüm.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATLAYICI
FantasyLucy nın sıradan hayatı atlayıcı gücüyle değişiyor. Annesini ve bu kötülükleri kimin yaptığını bulmaya çalışıyor. Bu zorlu yolda yeni dostlar ve masum bir aşk kazanıyor. Bakalım Lucy amacına ulaşabilecek mi?