BÖLÜM 4

446 40 7
                                    

Eveeet merabaaa :D bu hikayem beni diğer hikayemden daha mutlu ediyor. Nazar değirmek istemem ama sadık bir okuyucu kitlem var. Sizlere çok teşekkür ediyorum. Ve aramızda kalsın ama sizi çok seviyorum. ^^
(Media:Burçe' nin kıyafeti)

Bugün büyük gün. Nihayet Yong Hwa' yla tanışacağım gün geldi çattı. Heycandan uyuyamadığım ve bütün akşam konserlerini izlediğim doğrudur. Heyecanla günler öncesinden hazırladığım kıyafetlerimi giydim. Aslında elbise giymeyi düşündüm ama ilk günden gözlerine biraz işine sadık biri gibi gözükmek istedim.

Dış görünüşümle ilgili herşeyi hallettikten sonra sıra mideme gelmişti. Canım hiçbir şey istememesine rağmen zorla birşeyler yedim.

"Selam gurrrrrr ben gurrrrrr" gibi bir fiyaskoyla kimse karşılaşmak istemez.

Heyecandan tir tir titrerken kapının calmasıyla kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Şoför gelmişti. Heycanla evden çıktım. Arabanın yanında Kang duruyordu. O kadar heycanlıydık ki ona olan kırgınlığımı bile unuttum.

Selam! "

Neşeli sesim topuk sesleriyle karışarak Kang' a doğru yürüdüm.

"İyi görünüyorsun. Tatil yaramış. "

Gülümsedim. Bu kez konuşmama sırası bendeydi. Ellerimin dizlerim bağı çözülmüş, midemde kelebekler cirit atıyordu. Ve tabi parmak uçlarımın buz gibi olması ve titremesini de saymazsak.

"İyi misin? "

"Evet! "

Kang' a buz gibi davranıyordum ama bu onu hak ediyordu. Eğer bu hayatta illa kıymet bilmek gerekiyorsa, sadece kendi kıymetini bil. Boşver be! Nasılsa her rüya güneşle sona eriyor.

Birazda olsa yendiğim heycanım şirketin önüne geldiğimde tekrardan başladı. Kendimi her ne kadar sakinleştirmeye çalışsam da pek başarılı olmadım. Yürüyordum ama resmen bacaklarım yok gibiydi. Ayaklarımı hissetmiyorum.

"Arabaları burda, gelmişler! "

O an orda birazcık öldüğüme yemin edebilirim. 'Allah' ım tut kalbimi, yoksa yerinden çıkacak! '

İçeri girdiğimizde yine herkesin odak noktası bendim ama bu sefer hiç umursamadım. Kang sekreterin yanına gitti.

"Bay Kang, toplantı odasındalar. Sizi bekliyorlar! "

Kang eliyle bana asansörü işaret etti. Resmen ölüyordum. Aklıma birden Yavuz Sultan Selim' in hikayesi geldi

" Yavuz Sultan Selim' in çadırını süpürüp temizleyen, yemeği yapan Mısırlı bir cariye varmış. Yavuz Selim Han sabah çıkınca, cariye geliyor, akşama kadar çadırı temizleyip yemekleri hazırlayıp gidiyormuş, akşam olunca da Yavuz Selim Han çadırına dönüyor. Cariye nasıl olduysa bir kaç defa Yavuz Sultan Selim Hanı görümüş ve ona aşık olmuş ama ümitsiz bir aşk. Bir tarafta koskoca Cihan Padişahı Halife, diğer tarafta basit bir cariye...

Fakat cariyenin aşkı dayanılmaz seviyeye ulaşıp da kalbine sığmaz hale gelince, ne yapacağını bilemez halde Halifeye açılmaya karar vermiş . Ama aradaki uçurum cariyeyi iyice çıkmaza sokar ve kararsız hale getirmiş . Bir yandan aşkının dayanılmaz baskısı, diğer yandan aradaki devâsâ farkın kendini engellemesi arasında bocalayan cariye Halifenin karşısına çıkma cesaretini kendinde bulamadığından, yazıyla ilân-ı aşk etmeye karar vermis. Ve üç kelimelik bir not yazarak Halife' nin yatağına bırakmış . Notta sadece üç kelime yazılıdır: "Derdi olan neylesin?"

Akşam çadırına gelip de yatağının üzerinde küçük bir kağıt parçası bulan Yavuz Sultan Selim, kağıdı okuyunca bu notu yazanın, çadırını süpüren cariye olduğunu anlamış . Ve kâğıdın arkasına cevabını yazmış : "Derdi neyse söylesin." Kâğıdı aynı yere bırakmış . Sabah olunca da çıkıp gitmiş . Bir süre sonra Cariye temizlik için çadıra geldiğinde Kâğıdı bıraktığı yerde bulmuş . Kâğıdı alıp okuduğunda heyecanı bir kat daha artmış

OPPAMLA HAYALLERIMIN PEŞİNDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin