Koşarak tuvaletin yanındaki odaya gittiğimde Kaan'ın ellerinin kalorifere iple bağlandığını gördüm. Hemen koşarak yanına gittim. Bir yandan iyi olup olmadığını soruyor bir yandan da ipleri çözmeye çalışıyordum. İçerden bağrışma sesleri geliyordu. Kavga ettikleri belliydi. Ateş'i burada bırakıp gidemezdim. Ama Kaanla birlikte de Ateş'i kurtarmaya gidemezdik. Yaralıydı ve ona zarar gelmesini istemiyordum. Bir yalan bulup Kaan'ı burdan göndermek için zihnimin derinliklerine inerken ipleri çözmüştüm.
Kaan hızlıca ayağa kalkarken onu durdurdum ve "bak Kaan beni iyi dinlemeni istiyorum teyzem bi trafik kazası geçirmiş ve onun yanında olman lazım. Atatürk hastanesine git ve onun yanında ol" dedim . Bunun sonunda bana o kadar çok kızacaktı ki.. Ama yapmak zorundaydım. "Ne" diye bağırdı. İlerlerken hızla bana dönüp "sen? " diye sordu tek kaşını kaldırarak. "Ateş içerde beni bekliyor sen git onun yanında güvendeyim " dedim. Bunu Kaan'da biliyordu. O yüzden beni Ateşle bırakıp gideceğini biliyordum. "Dikkat et" deyip koşarak odadan çıktı.
Bende odada sopa gibi kendimi koruyabileceğim birşey aradım. Beyzbol sopalarının olduğu bir sepeti gördüm. Hemen içinden en uzun ve en kalınını seçerek kapıya yöneldim. Böyle şeylerden korkmazdım. Bundan önce defalarca kavga etmişliğim vardır ama hiçbir erkeğe nasıl karşı çıkacağımı bilmiyordum. Kaan bir ara bana dövüş teknikleri öğretse de hepsi 8 yıl öncesinde kalmıştı ve hiçbirini hatırlamıyordum. Kapının pervazından hafifçe kafamı çıkarıp ne yaptıklarına baktım.
Poyraz Ateş'in üzerine çıkmış ard arda yumrukluyordu. Bir dakika bile düşünmeden Poyraz ve Ateş'in olduğu yere koşarak gittim ve Poyraz'ın kafasına-umarım çok fazla zarar vermeyen- bir darbeyle sopayı indirdim. Birden bütün sesler kesildi ve Ateş'in yüzünde çarpık bir gülümseme gördüm. "Salak güleceğine kalksana" derken ona doğru elimi uzattım ama yanımdan bir el benden daha önce davrandı ve elimi kavradığı gibi kendine çekti.
Yüzüme savrulan saçlarımın arasından beni çeken kişiye baktığımda Berkan olduğunu gördüm. Kolumu çok fazla sıkıyordu fakat ben şuan Buğra'nın Ateş'i kaldırıp ellerini arkasında birleştirip iple bağlamasıyla ilgileniyordum. Berkanın kolları arasında çırpınırken 'bıraksana öküz' 'kolumu acıtıyorsun' diye böğürüyodum. Beni susturan Batu'nun odaya gelmesi ve şaşkın gözlerini üzerimde hissetmem olmuştu. Artık çırpınmıyordum. Karşımdaki Buğranın tuttuğu Ateş'e bakıyordum. Dudağı patlamış, kaşı kanıyordu. Yanağında da hafif bir morluk vardı. Poyraz'ın yumruklarının nasıl bu kadar az etki etmesine şaşırmıştım.
Ateş başını Buğraya döndürüp "Onu. Hemen. Bırak" diye tısladı ve her kelimeyi sertçe vurguladı. Buğra "Zaten plan onların gitmesi değil miydi? Kızımızın gitme şansı varken gitmedi" dedi ve bana dönüp "Değil mi güzelim?" dedi ve göz kırptı. Ona iğrenmiş bir yüz ifadesi yaparak karşılık verdim. Sonra Ateş'e baktığımda bana ölümcül bakışlar gönderiyordu. "Evet gitmesi gerekiyordu" diye mırıldandı.
Buğra "Sizi bir şartla bırakırım desem ne dersiniz?" diye sordu. Ateş ve ben aynı anda cevap verdik. Ben"Evet" dedim. O da "Hayır" dedi. İkimizde bağırarak söylemiştik. Ateş'e gözlerim yuvalarından çıkacakmış gibi baktığımı farkedince kendimi düzelttim ve Buğraya dönüp "Ne istiyorsun?" dedim. Sonuçta ne diyebilirdi ki? Ateş bana zarar vermeyeceklerini söylemişti. Batu'nun burda olması beni rahatlatıyordu. Daha önce de öyleydi. Varlığı bana her zaman güven veriyordu. Batuhanın gözlerini üzerimde hissedebiliyordum. Büyük ihtimalle bana şuan çok fazla kızıyordu. Şansım varken gitmemiştim. Belki de bana zarar vermeyeceklerini bildiğim içindir. Belki de verirler. Bunun kesinliği yok ama Ateş'i tek başına burda bırakmak istememiştim. Kaan ona çok fazla değer veriyordu. Ve bir kişiyi daha kaybetmesini istemiyordum. Çünkü Poyrazlar'ın onu öldürme olasılığını bile düşünmüştüm.