8.Bölüm: ''İstanbul'un Tokadı''

11.4K 380 77
                                    

Karasar- 1996 

Bazı hikayelerde hem giden hem kalan acı çekerdi. İkisi için de şartlar zorlu ve bazen dayanılmaz olabiliyordu. Yürekte başlayan sancı giderek büyürken, insan içindeki acıyı bir an önce doğurup kurtulmak istiyor.

Sevilay penceresinden sıkışıp kaldığı yeri izlerken, içinden geçen milyonlarca olasılığı hesaplamaya çalıştı. Karşısına daha kaç tane duvar çıkacaktı, o daha kaç duvar örecekti kendini koruyabilmek için bilmiyordu. Tek bildiği ve emin olduğu şey Ömer'i sevdiğiydi. Ömer'in de onu deli gibi sevdiği su götürmez bir gerçekti. Sessizce içine ağlarken, şimdiden ne kadar özlediğini fark etmişti.

Ömer zekiydi ama zekâsı kötülüğe çalışmazdı. İstanbul dediği yer bu köyün kaç katıydı, orada kimle, nerede kalacaktı? Cevabını bilmediği sorular art arda zihnine düşerken, dua etmekten başka şansının olmadığını fark etti. Buradan, oturduğu eski yatağın üzerinden yapabileceği tek iyilik onun için iyi şeyler istemekti ve üzerine düşen tek görevi yerine getirecekti.

Ömer geri döndüğünde İstanbul'a onu da götürecekti. Ama o Ömer gibi yapayalnız olmayacaktı, yanında sevdiği adam olacaktı. İkimiz bir arada olduktan sonra neresi olduğu önemli değil diye geçirdi içinden. Sevginin tüm zorlukları aşacağını biliyordu zaten tüm bu yaşadıkları sevgisizlikten gelmiyor muydu başına. Sevgiyle yenecekti tüm acılarını, kavgalarını.

Necmiye odasının kapısını açıp içeriye girdiğinde Sevilay kendini toparlayıp kapıya doğru baktı. Belki son görüşleriydi Necmiye Ablasını. Keşke babasından onu da kurtarabilseydi, keşke onun da hayata tutunabilmek için bir umudu olsaydı.

''Sevilay yavrum, baban seni çağırıyor,'' dedi kadın durgun bir ifadeyle.

Sevilay huzursuzca yerinden kımıldadı daha yeni neler yaşatmıştı, sırada ne vardı? Yatağından kalkıp, Necmiye'nin karşısında dikildi ve korku dolu gözlerle ona baktı. Artık duyacağı kötü bir şeye takati kalmamıştı. Eskiden kötü şeyler yaşadığında sevdiği adama koşar, derdini anlatır derman bulamasa da verdiği sevgiyle yaralarını iyileştirmeye çalışırdı. Şimdi gerçekten yapayalnızdı ve kendini iyileştirmeyi bilmiyordu.

''Ne oldu?'' dediğinde kısık sesle söylemişti bunu.

Necmiye başını sallayıp: ''Gel,'' deyip bakışlarıyla odayı işaret edip arkasını dönüp gitti.

Sevilay arkasını dönüp giden kadının arkasından bir süre baktıktan sonra, soğuk zemini gergince adımlayarak onu takip etti. Odaya geldiklerinde, Necmiye sobanın başına eğilip oturduktan sonra genç kıza baktı bir süre. Ellerini önünde birleştirmiş, kafasını önüne eğmişti. Babasının yüzüne bakmaya tahammülü olmadığı her halinden belliydi.

''Beni çağırmışsın baba?'' derken sesi çatallaşmıştı ve kısık sesle söylemişti.

Kızıl Cevdet karşısında duran genç kıza bakarken, yüzünün ne kadar annesine benzediğini fark etti ve başını çevirdi.

''Musa'nın anası seni görmek istiyor yarın gelecekler,'' dediğinde Sevilay burnunun sızladığını hissetti.

Duymaktan korktuğu şeyi sonunda duymuştu, boğazına oturan yumru nefes almasını güçleştiriyordu.

''Üstüne başını düzgün şeyler giy, efendi ol,'' dediğinde, Sevilay'ın gözünden damlayan yaş yanağından boynuna doğru bir yol çizmeye başlamıştı.

Sert bir şekilde yutkunduktan sonra başını kaldırdı ve karşısında kendi adına kararlar alan adama baktı. Mutsuz edeceğine yemin etmiş gibiydi, bu kadar acımasız olmasının başka bir açıklaması olamazdı.

HİLEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin