7.Bölüm:''Karayel''

11.5K 383 174
                                    

Karasar- 1996

Sessizliğin giderek arttığını sadece çok yalnız olanlar fark edermiş. Yalnızlığın da kademe kademe olduğunu tabii... Babasının, Sevilay iki gündür tek başına kaldığını sandığı oda, aslında çok kalabalıktı. Sevilay'ın sevdiği adam, hiç tanımadığı annesi, Necmiye hatta o bile vardı. Genç kız çaresizliğe terk edildiği odada bir babasına bir Ömer'e laf anlatmaya çalışıyordu ama kendi kırık kalbini tamir etmek aklının ucundan bile geçmiyordu. Sahi çaresizlik neydi? Tüm çarelerin, olanakların tükenmesi mi, yoksa umudun elinden zorla sökülüp alınması mı? Galiba umudun alınması dedi kız içinden. Çünkü ilk defa kendini bu kadar çaresiz hissetmiyordu. Mesela annesini özlediğinde, ona ihtiyaç duyduğunda da umudu alınmış gibi hissediyordu. Çünkü annesinin dönmeyeceğini, onu göremeyeceğini biliyor ve hiç umut beslemiyordu.  

Ömer peki, bir daha gelir miydi? Kendisine yapılan her şeyi yutardı da, annesiyle babasına yapılan şeyi yutar yine de geri döner miydi? Ağlamaktan yanakları yanıyordu artı. Silmekten tahriş olan gözlerini tekrar silerken, canı yandı. Ne olacaktı şimdi, Ömer olmadan mı devam edecekti. Düşündü... Ömer beni bırakmaz! Ama annesi bile istemeden de olsa onu bırakmıştı, Ömer de bırakabilirdi. Annesini hiç tanımamıştı, bilmiyordu, anıları bile yoktu beraber. Oysa Ömer'le öyle miydi? Birlikte biriktirdikleri çocuklukları, anıları, sevgileri vardı. Yüreğinde hissettiği acı giderek arttığında, Sevilay bu acı beni yutacak diye düşündü. Büyüyecek ve beni yutacak... 

Genç kız çaresizce elini göğsünün üstüne bastırıp, acının dinmesini bekledi. Hava kararmaya başlamıştı. Birazdan babası gelecekti ve babasının geleceği saatler yüreği bir başka ritimle atıyordu. Her an diğer adamla nişanlayacağım diye tutturabilirdi ve bu ihtimal Sevilay'a daha fazla korku, üzüntü yaşatıyordu. Odasının eski penceresinden bakarken, dış kapının açıldığını gördü. Babası sendeleyerek bahçeye girdiğinde, perdenin arkasına iyice saklandı. Sarhoş haliyle ne yapacağı belli olmuyordu. Zikzak çizerek evin kapısına doğru yürüyen adama bakıp yüzünü buruşturdu genç kız. Böyle bir babaya sahip olduğu için, annesi öldüğü için isyan etti. Yine sarhoştu Kızıl Cevdet, yine... 

Evin kapısı tıkırdayınca, Necmiye koşarak kapıya gitti ve açtı. Ayakta zor duran kocasını gördüğünde, çekinerek kenara çekildi ve içeri girmesini bekledi. Kızıl Cevdet zar zor içeriye kendini attı ve karısından tutunarak dengesini sağladı. Kadın, gücünün yettiğince adamı içerideki odaya taşıdı ve kanepeye yatmasına yardım etti. Keskin rakı kokusu genzini yakarken, yüzünü buruşturup geri çekildi. Çok fazla içmişti ve birazdan sızıp kalacağını biliyordu. İçten içe sevindi ve üzerine eski battaniyeyi örttü. En azından uğraşmak zorunda kalmayacaktı. Sevilay'ın kapısının önüne gitti ve paslanmış eski anahtarı kapıya takıp çevirdi sessizce.  

Genç kız yattığı yerde doğruldu ve Necmiye'ye baktı kızarmış gözlerle. Necmiye onun bu haline çok üzülüyordu fakat elinden bir şey gelmiyordu. Kaderi değiştirme gücü olsaydı Kızıl Cevdet'in dünyaya gelmesine engel olurdu hiç şüphesiz. Kapıyı sessizce kapatıp, ağır adımlarla Sevilay'ın yanına gitti.  

''Geldi, çok içmiş sabaha kadar uyur,'' dedi yüzünü buruştururken.  

''Bir şey dedi mi sana hiç geçen gün hakkında?'' dedi Sevilay merakla.

İyi şeyler duymayı zaten beklemiyordu ama kötü şeyler duymaktan da çok korkuyordu. Kaç gündür Ömer'den de haber yoktu. Sıkışıp kaldığı delikte yapayalnız ve çaresizdi.

''Yok kızım hiçbir şey demedi. Zaten diyecek bir şey mi kaldı?'' deyip sıkıntıyla nefesini verdi.

Sevilay, Necmiye'nin söylediği cümleyi düşündü. Söyleyecek ne kalmıştı doğru, söylenmemesi gerekenler bile söylenmişti. Yaşadığı hayal kırıklığını, utancı anlatmaya hatta hatırlamaya bile gücü kalmamıştı. Üst dudağını ısırıp, dolan gözlerle ileriye baktı.

HİLEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin