5. Bölüm: ''Çoban Yıldızı''

11.5K 390 143
                                    


Sevgili okurlarım  bu bölümü yazarken kolum tutulduğu için bir gün geç atmak zorunda kaldım. Umarım bölümü beğenirsiniz. Beğenmeyi ve yorum yapmayı lütfen ihmal etmeyin. Keyifli okumalar diliyorum. 

Bölüm şarkısı Teoman- Çoban Yıldızı



Karasar-1975

Genç adam evden çıkıp köy meydanına doğru yürürken, kalbine sığmayan o coşkun hisle birlikte sevdiği kızın evine doğru yürüdü. Varmak üzere olduğu yere yaklaştıkça; elleri ceplerinden çıktı, bir adım atıp durdu ve saçlarını parmaklarıyla arkaya doğru taradı. Yolun sağına doğru döndü ve yaklaştığı turuncu çatılı evi görür görmez, cama dikkat kesildi. Genç kız mutfak camının perdesini geriye doğru attı. Her gün aynı saatte geçiyordu sevdiği evinin önünden. Onu camın ardından beş dakika bile görebilmek ömre bedeldi. Genç kız başındaki yemeniyi düzeltti, kollarını göğsünde birleştirdi ve yolu gözetledi. Köşeyi dönen genç adamı; sevgilisini görünce elleri yemenisinin altından sarkan ipek saçlarına gitti. Kaçamak bakışlarla bir sevdiği adama, bir yere baktı. Sevdiği adam Cevdet, evinin önüne geldiğinde adımları yavaşladı, zaman onlar için durdu. Camın önünden geçerken gözlerini birbirlerine kenetlendi. Emine'sinin sürmeli gözleri, uzun kirpikleri genç adamın yüreğine bir ok gibi saplantı. Genç kız utanarak gülümserken, Cevdet'te gülümsemesine karşılık verdi. Yakın zamanda istemeye gidecekti sevdiği kızı ve bu gözler ömür boyu ona bakacaktı. O işten dönecek, Emine onun yolunu yine camda bekleyecekti. Kendi evlerinde...

Genç adam yoluna göğsünden yükselen coşkuyla devam ederken, Emine camın kenarından ayrıldı. İkisinin de beslediği aşk kalplerinden gözlerine taşıyordu. Birbirlerini gördükleri, bu aşkı her hissettiklerinde, gözleri çoban yıldızı gibi parlıyordu. Babası Cevdet'i pek sevmiyordu fakat araya giren büyüklerinin ricası ve ısrarları üzerine ikna olmuştu. Hem kızının gönlü düşmüştü bir kere, kaçmasından korktuğu için kabul etmek zorunda da kalmıştı. Cevdet ve Emine birbirlerine kavuşmak için gün sayıyorlar fakat hayatın ne oyunbaz olduğunu hesaba katmıyorlardı. Sonsuza kadar kavuşmak yoktu bu dünyada veya mutluluk. Bu iki gencin aşkının neleri değiştireceğini bilmiyordu kimse, onlar dahi!

Karasar- 1996

Ömer sevdiğini gerisinde bırakıp, dolu gözleriyle kah duruyor kah yürüyordu. Ağlamak istiyor, sevdiğini umutsuzluğa düşürmekten korkuyordu. Kaçırmak istiyor ama parası olmadığı için çaresizlikle vazgeçiyordu. Evinin sokağına geldiğinde adımları daha da hızlandı. Boyasız, briketle örülmüş bahçe duvarının önünde durup evine baktıktan sonra bahçeden içeri girdi. Eski tahta kapıyı hızla yumrukladı ve durakladı. Kafasında kurduğu cümleler, mantığı devreye girer girmez domino taşı gibi yere düştü birer birer. Bir hışımla bahçeden, kapının açılmasını beklemeden geri çıktı. Kafası allak bullak olmuştu, sevdiği kız avuçlarının arasından su gibi akıp gidiyordu. Çaresizce parmaklarını saçlarının arasına geçirdi. Onu kaçırsa nereye giderlerdi, daha reşit olmalarına bir yıl vardı. Yürüyor ama nereye gittiğini bilmiyordu. Çaresizlik insanın içten içe çözümün olduğunu bildiği yere götürürdü, o da karşı kaymadan adımlarına itaat etti.

Sevilay yalnız kaldığı yerde gözleri yaşlı, sevdiği adamın arkasından bakakalmıştı. Elinin tersiyle gözyaşlarını sildi, burnunu çekti. Daha doğduğunda kolu kanadı kırıktı Sevilay'ın, anasız insanın kolu kanadı kırıktır diyordu herkes. Varlığını hiç bilmediği şeyin yokluğunu çekmeyi annesizlikle öğrenmişti. Bir annenin nasıl hissedeceğini bilmiyor ama hissetmediği için eksik, yarım hissediyordu. Hayat yolunun keskin ayrımlarında hep yalnız kalmıştı. Okula başladığında mesela, diğer çocuklar gibi anne diye ağlayamamıştı. Okumaya geçince kırmızı kurdelesini göstermek için heyecanla eve 'anne' diye koşamamıştı. Yıllar geçtikçe yollar da uzamış, ayrımlar kendini daha fazla yalnız hissetmesine sebep olmuştu. Aşık olmuştu mesela ama içindeki kuyuya anlatmıştı, o sessiz kuyuya. Göğsündeki mıknatıs onu yine annesinin yanına çekmişti. Annesinin mezarının başına vardığında, uzayan otları ayıkladı göz yaşları eşlik ederken ona. Az ileride duran çeşmeden aldığı su ile annesinin toprağını ısladı. Eliyle tahtada yazan ismin üzerinde elini gezdirdi. Emine, ne güzel isimdi. Hiç hatırlamadığı, tanımadığı kadının yanına oturdu. Sustu, sustu, sustu. O buraya geldiğinde bile içindeki kuyuya anlatırdı hislerini ama annesi sanki onu duyuyormuş gibi rahatlar, evine geri dönerdi.

HİLEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin