selaaam
yeni fic demek yapılması gereken bir sürü yorum demektir, fikirlerinize aşşşırı ihtiyacım var🥺🥺
keyifli okumalar🌈🌈bazıları oldukça uzun, bazıları çıplak tenini yakacak şekilde bacaklarıma değen otlar bile gencin keyfini bozmuyordu, iç ısıtan, sımsıcak gülümsemesiyle mandalina bahçesinde gezinmeye devam ediyordu.
bu turunculaşmaya başlamış meyveler koku salmaya başladıkça içinin mest olduğunu, huzurla dolduğunu hissediyordu. bu bahçeye bağlılığının en büyük nedeni bütün çocukluğunun burada geçmiş olmasıydı. bu mandalina tarlası hoseok'un ikinci evi gibiydi. evde hoşuna gitmeyen durumlar oldukça kaçar ve buraya saklanırdı.
bacağına değen otların arasında gördüğü kabukla önce durdu, sonra gülümsemesini hiç bozmadan eğilip kaplumbağayı eline aldı.
"yoksa sen de benim gibi mandalinayı çok mu seviyorsun? ama sen yiyemezsin ki, senin için çok yüksekteler. bir hafta sonra yine gel, sana güzelce yedireyim, olur mu kaplumbağacık?"
kaplumbağa sanki onaylayacakmış gibi sorduğu soruya beklentiyle cevap beklerken kaplumbağanın boş gözlerinden geleceğini söylediğine dair bir anlam çıkardı. hoseok hep böyle biriydi, evrendeki her bir maddeye pozitif bir yönden bakar, bütün kötü duyguları vücudundan atmaya çalışırdı.
onun bedeninde insanoğlunun sahip olduğu çirkin duygular yoktu. mesela evlerinde ailesi bariz bir şekilde abisine daha düşkündü, onun söyledikleri ailesi için bir emirdi ama hoseok bir kez bile abisini kıskanmamıştı. sadece kendisinin yeterli olmadığını düşünürdü, abim kadar iyi olabilseydim beni de o kadar severlerdi, derdi içinden.
abisi köydeki tek okulda öğretmenlik yapıyordu, hoseok abisiyle hep gurur duyardı. hatta öğrencisi olmayı da çok isterdi ancak kendisi liseyi bitireli bir sene olmuştu, abisi ise ondan sadece dört yaş büyüktü, böyle bir şey mümkün değildi.
hoseok liseyi bitirmişti bitirmesine ama, abisinin böyle düzenli bir işi olunca yaşlanmış anne ve babasının bir yardımcısı kalmamıştı. mandalina bahçeleri dışında üzüm bahçeleri de vardı ve bunların bakımı hoseok'a kalmıştı. zaten ona bir kere bile üniversiteye gitmeyi isteyip istemediği sorulmamıştı. gitmeyeceği sanki evrenin bu aileye gönderdiği bir bilgi gibiydi. hoseok buna hiç karşı çıkmadı, ailem benim için en iyisine karar verir, diye düşünüyordu.
ama yanılıyordu, ailesi hoseok'u sadece işlerine yardımcı biri olarak görüyordu. varsa yoksa seokjin ile ilgileniyorlar, onunla gurur duyarak tatmin oluyorlardı. çiftçilik yaparken oğullarının köylerine öğretmen olması onlar için son nokta olmuştu, hoseok'un üniversite okuması artık söz bile edilemezdi.
onlar da çok iyi biliyordu, hoseok asla karşı çıkmazdı. her zaman uysal ve kandırılması kolay bir çocuk olmuştu. bunun onları mutlu etmesi gerekirken hoseok'tan utandılar. küçüklükten beri bütün hemcins yaşıtlarından daha kibar olması, giyinirken renkli ve onlara göre 'kız gibi' kıyafetler seçmeye çalışması onlar için hep utanç kaynağıydı. hatta, yüzünün köydeki bütün genç kızlardan daha güzel, daha etkileyici olması bile onlar için utanç kaynağıydı, oğullarının dedikodularını duyduğu o hastalıklı eşcinsellerden olmalarını istemiyorlardı.
bu yüzden onlar da kendilerince böyle bir yol bulmuş, hoseok'un hayatını bu bahçeler ve evle kısıtlamışlardı. lise için kasabaya inmesi bile onları germişti, kuytu köşede oğullarını bir oğlanla oynaşırken görecekler diye ödleri kopuyordu.
çokça böyle dedikodu duymuşlardı, böyle kişilerin evleri taşlanır, pazarda sebze meyve satılmaz, canlarından bezdirilir ve köyden gönderilirdi. hatta hoseok'un ailesi de gölde birlikte yıkanırken görülen jisung ve minho'nun evlerini taşlamış, iki gencin de ailesinin köyü terk etmesinde rol oynamışlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ekşi mandalinalar | sope
Fanfiction"anlaştık efendim, mandalinalarım emrinize amadedir."