oy ve yorum🥺🥺🥺
yoongi yaptığı bitki çayını hoseok'a doğru uzatırken bir yandan da gencin yüzünü süzüyordu. hiç daha önce bu kadar solgun, bu kadar endişeli görmemişti. o kadın ve jimin'i evden gönderdiğinden beri tek kelime etmemişti ve yoongi korkuyordu. üzerine gidip daha da içine kaçırmak istemiyordu ama endişeleri bedenini ele geçirmek üzereydi.
"bir şey yemeyi reddettin ama en azından bu çayı iç."
hoseok daldığı düşünce çukurundan güven verici sesle çıktı, bu çukurun gittikçe derinleştiğinin farkındaydı ve bir gün çıkamayacaktı. sanırsa uyanalı bir buçuk saate yakın olmuştu ama yataktan kalktığı, en ufak bir hareket ettiği yoktu. mesela tuvalet ihtiyacı vardı ama bacaklarında hissettiği güçsüzlük onu bu yatağa bağlıyordu.
karşısındaki adamın bir buçuk saattir yanında beklediği, sarıp sarmaladığı, sayısız güzel sözcükle içini rahatlatmaya çalıştığı gerçeği hoseok'u rahatsız etti, sonuçta o işi gücü olan bir adamdı ve şimdi hoseok onu alıkoyuyordu. bir an önce buradan ayrılmalıydı. eğer jimin teyzesini evinde misafir etmek isterse buna bir şey diyemezdi, sorup öğrenmeli ve kendine bir otel aramalıydı.
eski evine dönemezdi. ve bu hiçbir yere ait olamama hissi içini acıtıyordu, kocaman dünyada, bana ait olan tek bir yer yok, ait olduğum tek bir yer yok.
daha fazla reddederek yoongi'yi kırmak istemediği için dumanı tüten çayı aldı, aslında bitki çaylarına bayılırdı. bir yudum aldığında yoongi de yanına oturdu. cevap alamadıkça yoongi'nin kelimeleri tükenmişti, hoseok'un ise kelimeleri sadece içineydi, organlarını içten içe yiyen bir iç savaştaydı. ne yapacaktı, bundan sonra ne yapmalıydı, bilemiyordu.
ne kendine ait bir birikimi, ne de hayatı vardı. daha 19 yaşındaydı, narindi, tek başına yaşaması zordu, para olsa bir şekilde yapabilirdi ama yoktu işte. buraya gelirken bile ağabeyinin parasını almıştı. çok saçmaydı, birdenbire kimsesiz kalmış gibi hissediyordu. sanki ağabeyi bile ağabeyi değildi...
sessizlikle çayını bitirdi, iyi gelmediğini söylerse yalan olurdu. aslında midesini bulandıracak bir açlığa sahipti ama tek bir lokma yeme düşüncesi bile midesindeki sıvının yemek borusunda yükselmesini sağlıyordu. bardağı komodine koyup ayağa kalktı.
"ben, tuvaleti kullanabilir miyim?" dengesini korumak zordu, uzun saatlerdir o yataktaydı.
"tabii ki kullanabilirsin hoseok, hemen sağ çaprazdaki kapı." hoseok kafasıyla onayladı ve çıktı odadan, odadan çıktığı gibi de daha iyi anladı, bu ev kesinlikle bir şaheserdi. daha önce böyle bir ev görmemişti ve istemsizce dikkatini çekiyordu, her yerini gezmek istiyordu. gözlerini zorlukla çekip sağ çaprazdaki kapıya ilerledi. içeri girdi ve işlerini halletti. aynaya bilerek bakmamıştı, berbat göründüğünü tahmin edebiliyordu.
banyodan çıkacakken işlemeli bir sandık çarptı gözüne, kendini tutamadı, içini açmaya çalıştı ama başaramadı, kilitliydi. çok da kafa yormadan çıktı banyodan ve odaya geri döndü. tam kapıya yaklaştığında içeriden gelen sesleri duydu.
"...seni anlıyorum ama sildirmek zorundasın jaebeom, ya sen sildirirsin ya da ben seni silerim, duydun mu? seulgi o fotoğrafları görmeyecek."
içeri girip girmemekte kararsız kaldı çünkü özel bir konuşma olabilirdi. yoongi'sini daha önce hiç bu kadar kaba görmemişti, o kendisine karşı hep çok nazikti, gerçekten kızdırmış olmalıydılar.
o, bu kararsızlığı yaşarken yoongi arkasını döndü ve çiçeğinin geldiğini gördü. telefonu jaebeom'un söylediğini dinlemeden kapattı. "güzel bir kahvaltı mekanı biliyorum, gidelim mi çiçeğim? harika bir bahçesi var, seveceğine eminim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ekşi mandalinalar | sope
Fanfiction"anlaştık efendim, mandalinalarım emrinize amadedir."