oy ve yorum, özellikle yorum atsanız keşke🥺😔😣hoseok bir bardak suyu zorlukla içtikten sonra bardağı makineye yerleştirdi, vücuduna dair her şey oldukça yavaştı ama nefesleri ağlamasını engellemeye çalıştığı için kesik kesik ve hızlıydı.
yoongi sürekli arıyor, bir sürü mesaj bırakıyordu. aynı şeyleri jimin'e de yapıyordu ve jimin de cevaplamıyordu. bir saat önce gelen mesajdan yoongi'nin de öğrendiğini anlamıştı hoseok. demek namjoon sonunda anlatabilmişti.
basit bir 'açıklayabilirim' içerikli cümle ve görüşmek istediğine dair bir mesaj atmıştı yoongi. hoseok bir kelimesine bile şaşırmamıştı, tabii ki kendini aklamak isteyecek, olayı sadeleştirmeye çalışacaktı. hoseok yok saymaya devam ediyordu ama eve geleceğinin pek tabii farkındaydı. aslında içinde, yalnız olmasının verdiği bir endişe de vardı, hepsi okullarına gitmişti ve hoseok birkaç saattir tekti. aslında jeongguk gitmemek için çok direnmişti ancak sınavı olduğu için daha fazla taehyung'u reddedememişti.
dün gece jimin işe gitmek zorunda kalmıştı ve hoseok da jeongguk'un birlikte uyuma teklifini geri çevirememişti, yalnız kalmaktan korkuyordu. bu hissin kalbini neden sardığını az çok tahmin edebiliyordu, hayatının merkezine yerleştirmeye çalıştığı adamdan asla beklemediği bir darbe yemişti.
savsak adımlarıyla mutfaktan çıktı, evin girişinden sola dönecekken zil çalındı, eş olarak da kibarca kapı tıklatılıyordu. hoseok gelenin kim olduğunu kapıyı tıklatış şeklinden bile tanıyabilirdi ama buna gerek yoktu, zaten onu bekliyordu.
anında titremeye başlayan ellerini eşofmanının cebine sıkıştırdı, adımlarını düzgün atmaya çalışarak kapıya kadar ilerledi. kapının deliğinden baktığında tahmin ettiği kişiyi gördü. yoongi, hiç görmediği şekilde, eşofmanlarıyla kapıdaydı.
ağlamamak için aldığı kesik nefesler işe yaramadı, iki gözünden de yaşlar akmaya başladı, ses çıkmaması için elini ağzına kapattı. yoongi birkaç kez daha zile bastı, kapıyı tıklattı, hoseok'un adını sayıkladı. hoseok bu sürede sessiz göz yaşlarını akıttı.
yoongi umutsuzca telefonunu çıkardı ve hoseok'u aradı, kapının hemen ardında dikilen bedenin cebindeki telefon çaldı, yoongi oldukça yakından gelen sesle hoseok'un hemen kapının ardında olduğunu anladı. iki elini de kapıya dayadı ve daha da yaklaştı, elleriyle kapıyı yok etmek istiyordu.
"hoseok, orada mısın? yalvarırım aç kapıyı, konuşalım."
yoongi nasıl bu sözleri inanarak söylemişti? hoseok'un gözünde daha da küçüldü, onun yoongi'si bu kadar salak biri miydi? hala neyi zorluyordu? hoseok daha ne öğrenecekti de mide bulantısından uyuyamayacaktı. cevap vermedi, bir santim bile kıpırdamadı, bir dakikalık süreçte yaşamıyor gibiydi.
yoongi yine şansını denedi. "lütfen, lütfen... sadece birkaç dakika."
yoongi bekledi, bekledi, hoseok yine tek kelime etmedi, sadece incecik kalmış bedenini zemine bıraktı, bacaklarına sarılarak oturmaya başladı soğuk zeminde.
yoongi bir cevap alamayacağına sonunda ikna oldu, dinleyeceğini umarak kapının ardında konuşmaya başladı. "seni ilk gördüğümde, hayatımda gördüğüm bütün renklerin tatminkarsızlığını yok ettin. renklerden pek hoşlanmazdım, hayatıma aldığım yoktu ama senin ruhunun rengi çok güzeldi çiçeğim, bakmalara doyamamıştım."
yoongi'nin zaten dolu dolu olan gözlerinden birer damla yaş düştü, öğrendiğinden beri burnunun direği sızlıyordu ama bir türlü ağlayamamıştı.
hoseok'un midesi çiçeğim kelimesini duyar duymaz bulandı, yine kusası vardı ama boğazları acıyordu artık kusmaktan, zorlukla yutkundu ve harekete geçmiş sıvıları geriye ittirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ekşi mandalinalar | sope
Fanfiction"anlaştık efendim, mandalinalarım emrinize amadedir."