oy ve yorum atsanız🥺🥺
bazılarınıza bildirim gitmemiş, tekrar atıyorum❤️hoseok, dört gündür ilk öpücüğünü almış, ev olarak belirlediği yerden sürülmüş, bu dört günde iyice kimsesiz hissetmiş bir gençti. sahi, sanki bu dört günde dört yıl daha yaşlanmış gibi hissediyordu, gençliği her an ellerinden kayıp gidecek gibiydi.
yoongi'den ilk öpücüğünü aldığı güzel günün ardından utancın da etkisiyle eve dönmüştü. ilginçti ki yoongi bu günler boyunca basit ve sade birkaç mesaj dışında hoseok ile iletişime geçmemişti. hoseok işi vardır diye kendini kandırıyordu ama nedense içi öyle söylemiyordu, kara bulutlar yüreğinin etrafını sarmıştı çoktan, sıkıp acıtmak için bekliyorlardı.
sadece yoongi'si değil, sanki birden etrafındaki herkes yok olmuştu. jimin gündüzleri okula gidiyor, gelince birkaç saat uyuyor ve işe gidiyordu. geldiğinde işe her gün gittiğini hatırlamıyordu ama şu an nedense böyleydi. arkadaşı yorulduğu için üzülüyordu, paraya ihtiyaçları olduğunu sanmıyordu ama gidip neden çalıştığını sorması da kabalık olurdu.
evin diğer iki üyesi de birden yok olmuşlardı, arada gecenin geç saatlerinde birlikte gelip birkaç saat yatıyor, sonra gidiyorlardı, hoseok ikisiyle de iletişim kurmuyordu. tabii jeongguk bazı sabahlar hoseok için pastaneden birkaç şey alıp bıraktığına dair mesaj atıyordu, bu kadar ilgisizliğin arasında bu ilginin iyi gelmediğini söyleyemezdi.
uzun yıllardır ilgi görmek istediği insanlardan alamadığı için bu konuda hassastı, yoongi onu ilgiye alıştırmıştı ve birdenbire yok oluşunun eksikliğini yaşıyordu.
zaman geçsin diye saatlerdir televizyon izliyordu, aklında köye dönmek gibi bir düşünce de vardı ve artık bunu engelleyemeyecek gibi hissediyordu. belki çadır kurup bahçesinde biraz zaman geçirse özlemi giderdi.
evde çıt çıkmıyordu ve güneş daha yeni batmıştı, hoseok ışığı açmadığı için ortamda tatlı bir karanlık vardı. elindeki yara izini okşadı, yoongi'si o gün eline güzelce krem sürmüştü ve kremi hoseok'a vermişti düzenli olarak kullanması için.
evi zil sesi doldurduğunda hoseok sıçradı, diziye öyle dalmıştı ki bu birden gelen ses kalbini gereksiz bir biçimde attırdı. evden biri olsa anahtarı olurdu, belki de evdekiler anahtarı unutmuştu. üzerindeki battaniyeyi koltuğun yanına koydu, minik ama seri adımlarla kapıya ilerledi. derin bir nefes alıp kapıyı açtığında karşısında ailesini gördü. ağabeyi mahçup bir ifadeyle hoseok'a bakıyor, annesi de sanki zorla getirilmiş gibi kötü bakışlar atıyordu. hoseok ilk defa babasının yüzünde bir duyguya rastladı, bu ruhsuz adamın yüzüne böyle şefkatlı bir duygu yerleştirebilmesine şaşırdı.
nedense ailesinin gelişi onu çok da şaşırtmamıştı, bir gün bunun olacağının farkındaydı, üstelik bu sessiz geçen günlerin bir sonu da mutlaka olacaktı, hayatında çözülmeyi beklenen tonlarca sorunu vardı.
hoseok birden ağabeyinin kolları arasına alındı, şikayetçi değildi çünkü ağabeyini özlemişti, sıkıca sarıldı, gözlerini kapattı ve o an sadece ağabeyine odaklandı, köyden gelen bu tanıdık koku burnunu mest etti, o an bir kez daha ne kadar çok özlediğini anladı.
"nasılsın bebiş? jimin içeride mi?"
ağabeyinin sorularıyla hoseok sarılmayı bıraktı, yavaşça geri çekildi, arkadakilere bakmamaya çalışıyordu. "iyiyim de, onlar neden geldi?"
sanki onlar burada yokmuş gibi konuşmasına şaşırmamıştı jin, beklediği de buydu. "seninle konuşmak istiyorlar hoseok, birdenbire gittiğin için iletişim kuramadılar."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ekşi mandalinalar | sope
Fanfiction"anlaştık efendim, mandalinalarım emrinize amadedir."